BEHCETÜ'L-HADÂ'İK'IN YENİ BİR NÜSHASI (*)
Asistan: M. Es'ad COŞAN
Emekli hâkim İbrahim Tollu merhumun, muhterem vârisleri tarafından Fakültemize bağışlanan kütüphanesini, kitap ve müellif isimlerini havi bir liste tanzim ederek teslim alırken yazma bir eser dikkatimizi çekmişti. İbrahim Tollu Beyin kimliğini ve kütüphanesinin önem derecesini belirtmeyi, kitaplarını tanıtılmasını, —ileride inceleme imkânları tahakkuk ettiğinde hazırlamayı düşündüğümüz— mufassal bir yazıya bırakarak, burada bu Türkçe yazma hakkında bazı bilgiler vermekle yetineceğiz. Eser üzerindeki çalışmaların devam ettiği şu sıralarda yazımızın faydalı olacağını umuyoruz. (1)
Söz konusu yazma, yeni bir Behcetü’l-Hadâ’ik nüshasıdır. Bahcetü’l-Hadâ’ık, içinde dînî, ahlâkî bilgiler bulunan ve yer yer manzum kısımlara sahip 41 bölümlü (bölümler meclis diye adlandırılmıştır) bir vaaz kitabı olup, taşıdığı kelime ve sözdizimi özellikleri, ifade tarzı ve bediî hüviyeti bakımlarından son derece kıymetli, eski bir dil yadigârıdır. Sayın Doç. Dr. Muharrem Ergin eserin önemini şu sözlerle belirtiyor:
“Son zamanlarda... Türkoloji sahasında büyük keşifler yapılmıştır. Bu keşiflerin başında Bahcetü’l-Hadâ’ık ile Şerhü’l-Menâr gelir. Eski Türkçe’yi Batı Türkçesi’ne bağlayan, Batı Türkçesi’nin 13. asırdan önceki durumunu, başlangıcını içine alan, aşağı yukarı bir iki asırlık çok önemli devre, metinleri ele geçmediği için Türk dilinin başlıca karanlık devresi olarak kalmıştır. Bu devrenin ilk metinleri olarak ele geçen bu iki eser işlendikten sonra bu karanlık devreyi geniş ölçüde aydınlatacaktır. Onun bu iki eserin ortaya çıkmasına Türkoloji’de son zamanların en büyük keşfi, belki de Dîvânu Lügàti’t-Türk’ten sonraki en önemli keşfi olarak bakmak yanlış olmaz.” (2)
Eserin şimdiye kadar iki nüshası mâlûm olmuştur. Birincisi şimdi Bursa’da Orhangazi Camii’ne bitişik kütüphanede bulunan Kurşunluoğlu kitapları arasında, tasavvuf kısmı no:5’de kayıtlı olup, sayın Sadettin Buluç tarafından ortaya çıkarılmıştır. Bu nüsha 703 hicrî / 1303 milâdî senesinde Şeyh Alî b. Muhammed tarafından istinsah edilmiş olup, dili değiştirilmemiş ve özellikleri iyi korunmuş olduğundan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından faksimile edilmiştir. (3)
İkinci nüsha, şimdi Süleymaniye Kütüphanesi'ne taşınmış olan Fatih Kütüphanesi, İbrahim Efendi Kitaplığı No: 354’te kayıtıl olup, Muharrem Ergin tarafından bulunmuştur. Bunun istinsahı daha muahhar olduğu gibi (hicrî 880), dil hususiyetlerini de kaybetmiş, tamamiyle XIV-XV. Yüzyıl Anadolu Türkçesi’ne çevrilmiş durumdadır.
Eser ve muhtevası hakkındaki ilk tanıtma yazısı ve tıpkıbasım olarak bazı sayfalar İsmail Hikmet Ertaylan tarafından neşredilmiş (4), daha sonra Sadettin Buluç tarafından da belli başlı dil özellikleri belirtilmiş (5), çevriyazı ve tıpkıbasım olarak bazı kısımlarından örnekler verilmiştir (6).
Eserin dil özellikleri ayrıca, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi bitirme tezi olarak talebe Mustafa Canpolat tarafından da incelenmiştir (7). Şimdi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde asistan bulunan aynı şahıs, aynı konuyu doktora tezi olarak işlemektedir.
Nüshaları karşılaştırmak ve eleştirmek suretiyle tenkitli metnin hazırlanması üzerinde halen Sayın Prof. Dr. Sadettin Buluç ve asistan Mustafa Canpolat ayrı ayrı çalışmaktadırlar.
Gerekli olan bu bilgileri verdikten sonra bizim nüshamızı tanıtmağa geçebiliriz.
Nüsha, kendisine ait olmadığı hemen anlaşılan, miklepli, sırtı meşin, eski bir cilt arasındadır. 15 x 20 cm ebadında, az saykallı kalın kâğıt üzerine, çerçevesiz, 15 satır halinde, harekeli, okunaklı bir nesihle yazılmış olup, söz başı olan kelimeler kırmızı mürekkepledir. Türkçe’den gayri ibarelerin üzeri kırmızı çizgi ile çizilmiştir. Yaprakları birbirine karışmış iken tarafımızdan düzene konulmuştur. 140. varaktan sonrası (20-41. meclisler) düşmüştür. Bununla beraber, son sayfalara hareke konulmadığı göz önüne alınarak, kitabın istinsahının tamama erdirilmediği de düşünülebilir. Varak 1a'da “Bu kitap düstûr-i ekrem, müşir-i efham, vezîrü'l-'azim Hazret-i Murâd Paşa Hazretlerinûn... Abdü'l-kerim’in olup ...” ibaresi ve 1b' de “el-vâsik bi'l-melik.... el-fakîr Süheyl b. 'Abdi'llâh” kelimeleri okunan bir mühür vardır (8).
Kitabın adı, gerek 1b deki kırmızı mürekkep başlıkta, gerekse 2a da metin içindeki yazılışında, Behcetü’l-Hadâ'ik fi Mev’izi'l-Halâyık olarak tespit edilmiştir. Nitekim Bursa nüshasında da aynen öyledir. O halde tanıtma yazılarında üçüncü kelimenin mev'izet şeklinde kaydedilmesi esassızdır, aslında ya mevtiz veya şahsen daha uygun gördüğümüz mevifiş şeklinde olmalıdır.
Bu nüshayı baştan sona tetkik ettik. Maalesef yazar hakkında burada da hiç bir ipucu mevcut değildir. Dil özellikleri Bursa yazması kadar muhafaza edilmemiştir. Arkaik unsurlar çoklukla Anadolu Türkçesi’ne çevrilmiştir. Yer yer dikkatsizlikler ve atlamalar da gözümüze çarptı. Bu durum nüshamızın daha çok karışık, ihtilaflı ve diğerlerince atlanan kısımların tesbitinde ve tenkitli metnin hazırlanmasında faydalı olacağını gösteriyor.
Bir fikir vermek ve diğerleriyle karşılaştırmayı mümkün kılmak üzere bazı parçaları takdim ediyoruz.
(Varak 1b)
“Hamd ü senâ ol tanrıya kim yaratdı gökleri ay, gün, yılduzları birle. Döşedi yiri bir dürlü halk, dün i gündüz birle. Arşı ana durak degül. Tahte's-serâ hem ana ırak degül. Kadîm durur hadesân ana irmes. Kadir durur ziyâdet ve noksan ana degmez. Mekân yaratdı, mekân durur muyı (durmadı?). Vardı, kayim zâtı birle, kimse anı var kılmadı. On sekiz bin âlemi yaratdı, kımsei kendüzine yâr kılmadı. Zatınun nihayeti yok. Sıfatınun ğayeti yok. Mevcûd durur vâcibu'l-vucüd, ilkine ibtıdâ yok. Bâkî durur dâyimu’l-vücûd, sonına intihâ yok. Zahir durur amma göze görinmez. Batın durur ammâ gönülden ğayib olmaz.
Cân u cihân-ı men, bu bir haber durur ma'rûf ve meşhur, aydasın kim dürr-i
mensûr, kitaplar içindedür mastûr, ol erden kim leamru anun hitabı, afâllah anun
kitabı, Ka'be anun mihrabı, liyahküme beyne’n-nâs anun dâdı, hüküm içinde bir
dutar bilişi yadı, şefa'at kuşakın biline badı, Muhammed Mustafâ anun adı,
şekerden şîrîn durur anun sözi dadı. Eyle haber virür kim kaçan Ramazan ayınun
evvel subhı yiri ağarsa, yimek içmek oruç dutanlara haram kılsa, andan mü'min
muvahhid arı gönül ile safî sirr ile ve dürüst i'tikâd ile oruç dutmak niyyetin
kılsa, melik (-i) zi'1-celâli, pâzişâh (-i) bî-zevâl nida kılur Rızvân'a kim -ol
Uçmak hazinedarı durur- Uçmak kapuların açğıl bulanın üstine, Ramazân ayı
geçmeyince bağlamağıl. Dahi nida kılur Mâlik'e kim -[ol] Tamu hazînedârı durur -
yâ Mâlik Tamu kapuların bağlağıl oruç dutanlar üstine, dahi hısım itmesün
bularun üstine, Ramazân ayı geçmeyince açmağıl. Ve yâ Cebrâ'il sen yire ingil,
şeytanları, dahı bularun oğlanları vesveselerin baglagıl kim bularun oruç ve
namâz'ın azdurmasunlar. Ve yâ Mikâ'il sen degme bir gökde bir alem dikgil benüm
rahmetümden. Ve yâ feristelerüm siz kamunuz yıgılın benüm kulluğumdan ve
namazunuz ve tâ’atunuz müzdin sevabın Muhammed ümmetine virün, dahı bularun içün
yarlığanmak dilen. Yâ Uçmak bezengil. Yâ mü'min oruç dutmaga özengil. Yâ Rızvân
Uçmak kapusın açgıl. Yâ inâ [yet] yili rahmet saçgıl. Ve yâ Cebrâil divleri
bukagulagıl. Yâ Mâlik Tamu kapusın bağlağıl. Ve yâ âsî yazukun içün aglagıl. Ve
yâ huriler görklenün. Ve yâ ğılmânlar yıyılanun. Ve yâ mü'minler dinlenün. Ve
Ramazan ayı dogdı, du’âlar göge agdı, rahmet yağmurı yağdı, dîvleri vesveseden
yığdı, fâsıkları kayğudan boğdı. Bu ay geldügine mü'minler güvenürler, sâlihler
sevinürler, âbidler kıvanurlar, fâsıklar gücenür (ler).
(88
a)
Bayram ol degül kimsen yeni ton geyse
Bayram ol durur Çalab kulun
yazuğın yuysa
Bayram ol degül kimsen tâzî ata binse
Bayram ol
durur kim kul tevbe kılub Hakka dönse
Bayram ol degül kimsen üd amber
dütsü kılsa
Bayram ol durur kim kimesne biş namaz kılsa
İrte,
ögle, ikindi, akşam, yatsu kılsa
Bayram ol degül kimsen dürlü ni'met
yise
Bayram ol durur kimsen gûr içinde nîkbaht olsa
Âhir ta
Çalab rahmet kılsa
(1) Teslim alınan kitapların büyük bir kısmı şimdiki yer durumu
ve sair sebeplerden dolayı bağlı ve paketli olduğu halde aralarından bu nüshayı
ayırarak bize inceleme imkânı bahşeden ilimsever kütüphane müdürü sayın İhsan
İnan’a teşekkürü bir borç bilirim.
(2) İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi c.9, (1959), s.137.
(3)
(Bahcetü’l-Hadâ’ık [yayımlayan] Prof. Dr. İsmail Hikmet Ertaylan, İstabul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No: 859, 7 + 353 s., Edebiyat
Fakültesi Matbaası, İstanbul 1960.)
(4) İsmail Hikmet Ertaylan, VII h
/ XIII m. Asra Ait Çok Değerli Bir Türk Dili Yadigârı Behcetü'l-Hadâ'ik fi
Mev'izet'i-Hadâ'ik, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, cilt III sayı 1-4
(1949), s. 275-294.
(5) Eski Bir Türk Dili Yadigârı Behcetü'l-Hadâ'ik
fi Mev'izeti'l-Halâ'ik, aynı dergi, cilt VI (1955), 119-131.
(6)
Behcetü'l-Hadâ'ik fi Mev'izeti'l-Halâ'ik'den örnekler”, aynı dergi, cilt
VII 1-2 (1956), s. 17-44.
(7) Tez No. 532, Mustafa Canpolat,
Behcetü'l-Hadâ'ik fi Mev'izeti'l-Halâ'ik incelemesi (1959-60), IV + 115
s.
(8) Nokta nokta kısımlar okunamayan kelimeler için
kullanılmıştır.
(*) A.Ü.İ.F. Dergisi, Ankara 1964, c.12, ss.159-161.
Makaleler | Prof. Dr. M. Esad COŞAN Rh.A | Dervişân
.