ECDADIMIZDA ANA BABAYA HÜRMET (*)
Doç. Dr. M. Es'ad COŞAN
Baba evlâdına bir sevgi bakışıyla baksa, -onu kendisinden hoşnut edebildiği için- evlada, bir köle âzad etmiş kadar sevap yazılır. Dendi ki:
"—Yâ Rasûlallah! Eğer 360 defa bakarsa?.." Buyurdu ki:
"—Allahu ekber!" (yâni: Elbette, Allah sonsuz derece büyük ve cömerttir: her bir bakış için ayrıca ecir verir.)
Et-Taberânî, ibni Abbas'tan rivayet etmiştir.
Yüce dinimiz evlâda ana-babasına hürmet ve hizmet etmeyi ısrarla ve sarahatle emreder. Bu mevzuda, Kur'an-ı Kerim'de ve hadîs-i şeriflerde pek çok delil bulunmaktadır. İslâm'da, ana-babaya, değil sert ve ağır söz söylemek, "öf" demek bile yoktur. Onların yüzüne sevgi ve şefkatle bakmak bile ibadetten sayılmıştır. Cennet, onlara iyi davranmak ve gönüllerini almakla kazanılabilir. Allah'ın rızası, ebeveynin rızasına bağlıdır. Onların darılma ve kırılmaları, insanı felâketlere uğratır; lânet ve beddualarının önüne geçip bertaraf edilmesi imkânsızdır. Onlar için yapılan masraflar, hediyeler, infaklar, Allah tarafından 700 misli ile mükâfatlandırılacaktır ki bu fî sebilillah cihadın sevabına denktir. Biz müslümanlar dinimizin bu gibi ahkâmı dolayısıyla ana-babamıza hürmeti manevi bir vecd içinde yapar; onlara hizmet etme fırsatlarını kaçırılmaz bir ganimet sayarız. Her vesileden faydalanarak onların gönüllerini almağa, hayır dualarını kazanmağa çalışırız.
Geçenlerde elime iki eski mektup geçti. Bunları, medresede okuyan bir talebe, köydeki babasına hitaben kaleme almış. Basit, olağan sanat ve edebiyat gayesi gütmeyen yazılar. Şu kadar var ki, başlığı, hitap tarzı, içinde kullanılan ifadeler bize eski kültür ve ahlâkımızda, aile bağlarının ne kadar sağlam manevi temellere oturduğunu, evlât ve ebeveyn arasında ne kadar derin bir sevgi ve saygı bağlantısı bulunduğunu çok açık bir seklide gösteriyor. Bu bakımdan, ders ve ibret alınması için meallerini aşağıda kaydediyorum:
"Bi'smi'llahi'r-rahmâni'r-rahîm,
Huzur-ı âlîlerine:
Sebeb-i hayat ve necatımız efendimiz hazretleri,
Bu kere hâk-i pay-i âlîlerine yüzümüz ve gözümüz sürerek hâtır-ı âlîlerin istifsar eyleriz. Şefkatlü, hakikatlü validemiz hanımın dahi iki ellerinden öperek evkat-ı hamse akibinde dua-ı hayr ile yad buyurmanızı talep ve niyaz eyleriz; ve büyük ninemiz hanımın dahi ellerinden pûs ederek dualarını niyaz eyleriz; ve amucalarımız efendilerin ve eniştelerimiz faziletlü İbrahim Efendinin ve Mehmet Ağanın ve dayımız Mustafa efendinin yed-i şeriflerini pûs ederiz, ve hane halklarına selâm olunur; ve mahdumları Ahmed Çavuş ve Mehmed-şah ve Mustafa'ya ve Tahir dayımıza ve Salim Onbaşıya ve Hüseyin'e ve dayımız oğlu Mehmed ve Yusuf'a hususi selamlar ederiz. Ve sair akrıba ve taallukatımızın, ve komşularımızın kâffesinin, büyüklerinin ellerinden ve küçüklerin gözlerinden pus ederiz. Ve akran ü emsale hâssaten selamlar ederiz. Baki Rabb-ı kadîre emanet olarak sıhhat ve afiyetinizi temenni eyleriz".......
"Bi'smi'llahi'r-rahmâni'r-rahîm,
Huzur-ı âlîlerine:
Bâis-i hayatım ve sebeb-i necatım, pederim Efendim hazretleri,
Himem-i âliyeniz ve dualarınız berekâtı olarak mahdumunuz dâilerine beşinciden imtihan isabet etmiş olmasıyla, Bab seraskeri'ye istida olunarak her bir kalemde muamele-i kaydiyyesi icra olunduktan sonra, bileğimize bilezik şeklinde ip bağlanup, bağlanan yerini firenk mumu ile mühürleyip, "birkaç gün sonra imtihana gireceksin" deyü emr eylediler. Kendimi nısfı'l-leylde olan zulmetin içinde kalmış gibi zan ediyordum. Hamd olsun, bu sene-i mübarekede 324 senesi 2 Şubat Pençşenbe günü imtihana bed' olunup; himem-i âliyeleriniz ve dua-i pederaneleriniz berekâtı ve indallah dualarımızın kabulü sayesinde, Meclis-i Masalih-i ilmiyye Hoca Efendilerimiz, bende-i dâîlerini huzur-ı âlîlerine davet edüp, orta yerde vaz'olunan seccade üzerine cülusumu emr ederek sual etmeğe başladılar. Himem-i âliyelerinizin berekâtı ve dualarınızın indallah kabulü sayesinde suallerine cevaplarını tediye eyledim. Fakat kaç numara kazandığım meçhul olup itmi'nan-ı kalb hâsıl olmadığından düşünmekde idim. Şimdi ise biinayetillahi teàlâ 325 senesi 2 Mart Pazar ertesi günü isbat-ı ehliyet eylediğime dair, Harbiye Nezareti Erkân-ı Harbiye Dairesi Nüfus kaleminden yedime takdim olunan şahadetnameyi aldığım esnada dünyalar benim olmuş gibi sevinerek Medresemize nasıl geldiğimi anlayamadım. Hamd ü şükürler olsun Cenab-ı Mevlâ, bu abd-i âcizîye himmet ihsan eyleyüp, dost, düşman ve emsal meyanlarında yüzümü kara çıkarmadı. Gelecek imtihanımı da evvel Allah'ın lutf u ihsan u hidayetiyle; ve saniyen zât-ı âli-i velinimet-i pederanelerinin dua ve niyazlarının indallah kabuliyle feyzyâb oluruz inşallah..."
Aradan 60-70 sene kadar zaman geçmiştir. Bu günün evlat ve ebeveyn münasebetlerini düşünelim. Evladın, şu asil mektuplarda görülen ana-babaya bakış açısı ve aile Fertleri arasındaki muhabbet bağları oldukça değişmiş ve tahribe uğramıştır; çünkü onları besleyen manevi güç kaynağı ihmal edildi. Bugünün ailelerinde sık sık müşahade edilen acı ve hazin tablolar ve eski ile yaptığımız mukayeseler bize şu gerçeği bütün açıklığıyla gösteriyor: Gerek fert, gerek aile, gerekse cemiyet olarak, varlığımız ve bekamızın, başarımızın ve mutluluğumuzun yegâne şartı İslâm dinidir; ona iman ve ihlasla sarılmaktır. Kuvvet aldığımız kökleri tahrip etmemeli; bindiğimiz dalları kesmemeliyiz. Aksine hareket bizi hüsrana, felakete, anarşi ve izmihlale götürecektir.
(*) Diyanet Gazetesi, s. 227, 15 Aralık 1979, sf.5.