.

BİR İLÂÇ VE BİR TATLININ TÂRİFNÂMESİ (*) 

Doç. Dr. Halil NECATİOĞLU

Dindar, yaşlı ve sevimli bir dostu ziyarete gitmiştik. Ben, hüsn-i hat merakım dolayısıyla duvarlardaki eski-yazı levhalarını incelerken, bir levha özerinde ilgi çekici ve hoş bir ilâç târifnâmesine rastladım, ilâcın hazırlanışı şöyle:  

TEVBE kökü, İSTİĞFAR yaprağıyla karıştırılacak; GÖNOL havanına konulup, TEVHİD (La ilahe illallah) tokmağı ile güzelce dövülecek; İNSAF eleğinden geçirildikten sonra, GÖZYAŞI ile hamur kıvamına getirilecek; ŞEVK ateşiyle pişirilecek; MUHABBET balı katıştırılıp, karıştırılacak.

Böylece hazırlanan ilâcın, KANAAT kaşığı ile sabah-akşam, gece-gündüz alınması gerektiği ve her türlü derûnî-mânevi rahatsızlığı iyileştirdiği belirtilmiş.  

Bu ilâç târifnâmesi bize, 15. yüzyılda yaşayan Hatiboğlu Muhammed'in Ferahnâme'sinde gördüğümüz başka bir tarifnâmeyi hatırlattı. Onun hikâyesi de şu:  

Ebû Alî adlı bir kişi der ki :

“Basra şehrinde bir vali olduğunu söylediler; görmek ve ziyaret edip duasını almak niyetiyle Basra'ya gittim. Bazı kimselere yerini sordum:

‘—Az önce mezarlık tarafına çıktı.’ dediler.

Arkasından gittim. Beni görünce acele ile mezarlığın mescidine girdi, kapısını kapadı. Kulağımı kapıya dayadım. Şöyle niyaz ediyordu:  

‘İlâhî! Seni arzulayanlar halktan, şöhretten, gösterişten kaçtılar; sırf sana rağbet ettiler. Sana müştak olanlar halktan ayrı durmuşlar, tenhalarda seni zikretmişlerdir. Bana da senden başkası gerekmez.’

Ben, kendisine bir hizmette bulunmak, istiyordum; seslendim:

—Bir arzunuz var mı? Meselâ herhangi bir şey getirmemi ister misiniz?

(Bu soruya verdiği karşılığı aynen nakledelim:)

Didi kırk yıldur hiç arzu itmedüm
Arzular olduğı yola gitmedüm

Bunca yıldur Hak dîzârın isterem
Dimedi bir gün dahi uş gösterem

Hak dîzârın arzulamakdur işüm
Andan artuk dahi yokdur cünbüşüm

Ben:

‘— Biraz tatlı getirsem yer misin?’ dedim;

‘— Sen bilirsin.’ dedi.

Döndüm hâlis şekerden makbul cins bir tat getirdim, önüne koydum.

‘— Ben böyle tatlı istemiyordum ki.’ dedi.

‘— Peki, senin istediğin nasıl bir tatlı?’ dedim.

İçini çekerek şöyle cevap verdi:

‘—İTAAT ve İBADET hurmasını alır, içinden KİBİRLİLİK çekirdeğini çıkarır, KULLUK ve HİZMET unuyla karıştırırsın; ayrıca BELÂ ve MİHMET yağına, RIZA ve TESLİMİYET zağferânını katar, TEVAZÛ ve MESKENET tenceresinde hepsini birlikte koyar, üzerlerine SAFA balını dökersin. Altına İŞTİYAK ateşini yakar, İHTİYAT çomçasıyla ağır ağır karıştırıp pişirdikten sonra, ŞÜKÜR tabağına koyarak önüme getirirsin, işte benim istediğim tatlı bu. Her kim bu tatlıdan üç lokma yese, göğsüne şifa, gönlüne nur olur, canına rahatlık gelir.!

İmdi sen de KİBRİ terk eyle i yar
Yu HASEDden içüni iy nâm-dar

NEFSüni kahr eyle iy yar-ı güzîn
Yar idin kendüzüne İslâm u dîn

Ger emîn olmak dilersen iy amû
MESKENET kıl baya yoksula kamu

Meskenetden hâsıl olur her sevab
İş budur vallahu a'lem bis-sevâb


(*) İslâm Mecmuası, München, B. Almanya, Mayıs 1976, s.104.


 

Makaleler | Prof. Dr. M. Esad COŞAN Rh.A | Dervişân

.