BİR ÖĞÜT VE BİR ŞİİR  (*)

Dr. Halil NECATİOĞLU


Gönümüzde bazıları ölümün adını bile duymak istemez, “Bırakın şu soğuk sözleri, içimiz kararıyor, neşemiz kaçıyor.” derler. Bu gafletin eseridir. Kulak tıkayıp, göz kapayıp, sırt çevirip kaçtıkları ecel böylelerini ansızın ve çok ters durumda yakalayıverir. Asıl akıllıca hareket ölümü hiç hatırdan çıkarmamak, dünyanın faniliğini ve ömrün sür'atle geçip gittiğini görüp, mümkün olduğu kadar çok hayırlı iş ve sâlih amel işlemek, Mevlâ'nın sevmediği her şeyden uzaklaşarak âhirete ve büyük hesab gününe hazırlanmaktır.

İnkâr edilemeyecek, açık seçik bir gerçektir ki ölüm herkesin içip tadacağı acı bir şerbet, kabir her fâninin geçeceği korkulu bir kapıdır. Niye başka öğütçü arıyoruz; her an ve her yerde, çevremizde dönüp duran ölüm bize nasihatçi ve vaiz olarak kâfi gelmiyor mu?

Nefislerini terbiye etmek, olgunlaşmak ve iyi bir kul olarak yüce Tanrıya ulaşmak isteyen büyük din âlimleri, bu yüzden, ölümü hatırlamayı, tasavvuf yolunun önemli bir rüknü hâline getirmişlerdir. Dervişlerin sabah-akşam teşbihlerden önce yaptıkları râbıta-i mevt, yani kişinin kendi ölümü ile ilgili hâl ve sahneleri hayalinde canlandırma işlemi, tesirli ve faydalı bir işlemdir. Çünkü bu tezekkür-i mevt, nefsin çeşitli hastalıklarına karşı en müessir ilâçtır. Hubb-ı dünyâ, yani dünyânın fânî lezzetlerine aldanıp dalmak, tûl-i emel yani gafletle, arzu ve emellerin uzayıp gitmesi, kibir, ucub vs. gibi büyük dertler için en iyi panzehir ölümü anmaktır.

Bugün çevremizde müşahede ettiğimiz ferdi veya içtimaî kötülüklerin temelinde ise nefis ve onun tedavisi yapılmamış, hastalıklarının yattığı iyice görülmektedir. 

O halde tezekkür-i mevt'i küçümsemeyelim. Olgunluk ve gerçek dindarlık gücünü, büyük ölçüde bu kaynaktan almaktadır. 

Hiç şüphe yok ki, “Bunlar eski ve boş şeyler, insan bu dünyaya bir kere gelir; ye, iç eğlen, kendini düşün; yaşamana, zevkine bak...” tarzındaki sakat felsefeleri atıp, ecdâd-ı kirâmın yaptığı gibi, hayatın önünü sonunu ve mânasını daha derin düşünse idik, fert ve millet olarak şimdikinden daha iyi durumda olur; ahlâklı, faydalı, olgun kişiler olarak vatan ve milletimizi çok daha fazla mâmur kılardık.

Maddî ve manevî yönden kazançlı, iyi ve olgun kişiler olmak istiyor muyuz? O halde ölümü unutmayalım.

Sözüm dinle benim, kardaş!
Unutma hâlet-i nez'i. 
Gidersen bu yola, yoldaş!
Unutma hâlet-i nez’i.

Veda edip ehibbâya
Gidersin Dâr-ı Ukbâya
Sakın meyletme dünyâya
Unutma hâlet-i nez’i.

Hani âba vü ecdadın?
Hani' ashâb u evlâdın?
Senin de kalacak adın
Unutma hâlet-i nez'i.

Bir fâni dâra aldanma
Vefasız yâra aldanma
Katı mekkâra aldanma
Unutma hâlet-i nez’i.

Götür neftsen hevâ fikrin,
Düşür kalbe Hüdâ zikrin.
Ara derde devâ ilkin,
Unutma hâlet-i nez’i.


(Not: Bu şiir Zeynî adlı bir şaire ait olup, anlaşılması için yer yer değiştirilmiştir.)

(*) İslâm Mecmuası, München, B. Almanya, Mart 1976, s.6.

 

Makaleler

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN Rh.A

Dervişân

ü