İLMÎ ÇALIŞMALARIN ÖNEMİ

Es-selâmü aleyküm ve rahmetu'llàhi ve berekâtühû!..

Çok aziz ve çok sevgili Akra dinleyicileri! Yine bir cuma vakti sizinle karşı karşıyayız. Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin lütfu, keremi, selâmı, ihsânı üzerinize olsun... Allah iki cihanda cümlenizi bahtiyar eylesin...

a. Evinizde Mutlaka Kitap Okuyun!

Ben, hepimiz için müşterek olan bir zevkten ve güzel şeyden bahsederek sözüme gireceğim. Hepimiz, şu baharın gelmeye başladığı günlerde, ağaçlar çiçek açarken, çayırları, çimenleri, çiçekleri çok severiz, seviyoruz. Edebiyatımıza girmiş çiçekler ve bahar ve çayır ve çimen güzellikleri, kuşların ötüşü, güllerin açışı...

Ben bunun gibi bir şey daha seviyorum. Meselâ bir kent pazarına gittiğim zaman, orada o kadar güzel çeşitli gıdalar var ki... Çeşitli meyvalar, renk renk sebzeler, yeşillikler, tatlı, güzel yiyecekler, Allah'ın nimetleri... Onlardan da bir gül bahçeşine, gülistana girmiş gibi zevk alıyorum.

Üçüncü zevk aldığım bir şey ki asıl konuşmamda bahis konusu etmek istiyorum onu; o da kitaplar...

Ben bir eve misafir gittiğim zaman, tabii umûmiyetle bizim örfümüzde, geleneğimizde, kitaplar misafir odasında, büyük dolapta sıralanmış oluyor. Cilt cilt, renkli, sırtları yaldızlı, nakışlı güzel kitaplar... Hemen ben onların yanına gidiyorum, isimlerine bakıyorum. Bakalım ev sahibi hangi cins kitapları almış filan diye.

Sonsuz bir zevk, son derece güzel... Adetâ bir mânevî bahçeye girmiş gibi oluyor insan. Tabii, o kitapların içine girse, o kitapların içindeki konulara dalsa, o zaman çok daha güzel hususlar var. Kitap sevgisi ve kitaplarla ilgilenmek, kitapları okumak bizim için son derece önemli...

Tabii hepiniz duymuşsunuzdur ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri ilme çok büyük sevaplar bahşediyor ve dinimiz ilmi çok teşvik etmiş. Mertebesi, dînî bakımdan derecesi en yüksek olan insanlar âlimler. Hatta, hakîkî âlimlerin, mürşid-i kâmillerin, arif zâtların derecesi şehidlerden bile üstün...

İlim öğrenmek, talebe için de son derece önemli. İnsan ilim öğrenme yoluna girdiği zaman, yaşı ne olursa olsun, cennetin yoluna yoluna ayağını koymuş, orada yürümeye başlamış oluyor.

Âlim ve ilim... Tabii insana ilmi öğrendikten sonra öğrendiklerini uygulama mecburiyeti de var. Bunların hepsi insanı cennete götüren çok büyük sevaplar kazandıran konular, hususlar.

Onun için, aziz ve sevgili dinleyicilerim, Ak Radyo, Akra dinleyicileri! Ben hepinize bir üniversite profesörü olarak, dînî konularla ilgilenen bir kişi olarak, sizi seven bir kardeşiniz olarak, ilimle çok yakından hepinizin ilgisi olmasını tavsiye ediyorum.

Evet mesleğiniz değişik olabilir, bir başka meslek tutturmuşsunuz, geçiminizi, hayatınızı onunla sağlıyorsunuz. Bu da çok muhterem bir davranış. Çünkü hiç kimseye yük olmuyorsunuz, kendiniz kazanıyorsunuz, ortaya bir emek koyuyorsunuz. Ya da bir üretim. Bu üretim bazen bir mal şeklinde olabilir, bazen bir hizmet şeklinde olabilir. Bunların hepsi güzel... Allah'ın sevdiği ve mükafat verdiği, sevap verdiği hususlar.

Ama hangi yaşta olursanız olun, hangi meslekten olursanız olun, hangi ihtiyaçlar içinde bulunursanız bulunun, vazgeçilmez olan bir konu var; o da hepinizin din ilmi hususunda çalışma yapmanız. Bir şeyler öğrenmeye çalışmanız...

Tabii, bu bir şeyler öğrenmenin sınırı yok. İnsan okyanusun kenarında durduğu zaman... Tabii bizde okyanus yok ama, Türkiye'nin güneyinde Akdeniz var. Meselâ, Avrupa'nın batısında Atlas Okyanusu var, Asya'nın doğusunda Pasifik Okyanusu var; uçsuz bucaksız... İlim de böyle okyanuslar gibi, ummanlar, deryalar gibi uçsuz bucaksızdır.

Tabii, bundan bir kısmını öğrenmek hepimiz için bir borç, yâni farz... İlim talep etmek bütün müslümanlar için farz, fakat bir kısmını... Yâni mutlaka gerekli olan bazı bilgileri öğrenmek, bütün insanlar için farz, istisnası yok, herkesin öğrenmesi lâzım!.. Ev hanımı olsun, şöfor olsun, bakkal olsun, tezgâhtar olsun, herkesin ibadet yapacak, Allah'ın varlığını bilmesine yardımcı olacak, Allah'ın emirlerini bilecek kadar, ilim konularına mutlaka girmesi gerekiyor.

Tabii, bu Akra'yı kuranlara ve çalıştıranlara ve bunun gibi güzel çalışma yapan kardeşlerimize, okul açanlara, öğretim işlerinin her çeşidiyle uğraşan, mecmua yayınlayan, çeşitli kitaplar yayınlayan kimselere gönül dolusu selâmlar, teşekkürler... Bunların hepsi güzel, öğretime yardımcı olan hususlar...

Galiba en kolayı da, sizinle bizim şu anda yaptığımız gibi kulaktan kulağa, böyle radyo yayını yapmak. Fakat tabii, bu ilmî çalışmaların mutlaka yapılması lâzım! Ama ne kadar kulaktan kulağa da olsa, metodlu olarak etrafıyla bir konuyu bilmesi için, insanın önüne kitabı açması, sayfaları karıştırması ve muntazam bir şekilde okuması gerekiyor.

Ben şimdi bugün burada Münih'teyim. Bir arkadaşımızın evine geldim, hemen kütüphanesinde baktım, çok güzel kitaplar var. Bir cildini çektim. Niyetim, İstanbul'a döner dönmez hemen o kitaptan almak ve okuyup, birinci sayfasından itibaren o ciltlerini bitirmek.

Şimdi mutlaka ve mutlaka, metodlu öğrenmek için kitap lâzım! Hatta kitabın da bazen, bazı konularına insan takılır, anlayamaz diye bir hoca lâzım! Bir hocanın okuttuğu kitap daha güzel... Ama bir hocanın okuttuğu kitap deyince, mektep bahis konusu olduğundan; mektep bahis konusu olunca, devam bahis konusu olduğundan, herkes bunu yapamıyor.

Yalnız herkesin evi var. Herkes akşam olduğu zaman yuvasına dönüyor. Evli evine, köylü köyüne, kuşlar yuvasına dönüyorlar. İnsan çoluk çocuğu varsa, onlarla başbaşa kalıyor. Nihayet istirahat edeceği saate kadar, önünde saatler oluyor. İşte bizim kitaplarla meşgul olup dinimizi öğreneceğimiz zaman...

Onun için, hangi pozisyonda ve şartlar altında olursanız olun, hiç olmazsa akşamın mesaiden sonraki zamanını, veyahut sabahın mesaiye gitmeden önceki zamanını, ya da gecenin, uzun gecelerin bazı saatlerini, mutlaka bir kitapla arkadaşlığa ayırmamız lâzım!..

En iyi dostlardan birisi de kitaptır. İnsanın çevresinde mutlaka samimi arkadaşları vardır, sırdaşları vardır, sevdiği çocukluk arkadaşları vardır. Ama en güzeli kitaptır. Kitapların en güzeli Kur'an-ı Kerim'dir, Peygamber Efendimiz SAS'in hadis-i şerifleridir.

Nasıl olur da biz Allah'ın bize gönderdiği, bize hitabı olan, bize mektubu sayabileceğimiz, mele-i âlâdan Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin bize gönderilmiş mektubu olan Kur'an-ı Kerim'i bilmeyelim? Nasıl olabilir?.. Nasıl okumayız bunu?.. Mutlaka Kur'an-ı Kerim'i öğrenmemiz lâzım!..

Nasıl olur da, Allah bir elçi olarak Peygamber Efendimiz SAS'i gönderir de, biz onun hadis-i şeriflerini takip etmeyiz, dinlemeyiz, araştırmayız, okumayız?.. Bu mümkün mü?.. Bir müslüman olarak, Allah'ı seven, Allah yoluna canını vermeye razı olan insan olarak, Rasûlüllah için göz yaşı döken, "Ah ne olur rüyama girse de, nur cemâlini görsem!" dediğimiz, Peygamber-i Zîşânımız'ın hadis-i şeriflerini öğrenmemek nasıl mümkün olur?..

Onun için, mutlaka gününüzün size uygun olan bir saatinde kitap okuyun! Evet, bizim Akramızı dinleyin! Gerçekten çok güzel yayınlar yapıyor ve ben çok takdir ediyorum. Allah râzı olsun diye dua ediyorum, dünyanın her yerinden... Evet, buna benzer daha başka eğitim imkânları var. Fakat sizin de evinizde açıp, her akşam bir kaç sayfasını, bir konuyu detaylı olarak okuyup öğrenebileceğiniz ve çoluk çocuğunuzla her akşam takip ettiğiniz, hatta müzakere edeceğiniz bir kitap olması lâzım!.. O bittiği zaman bir başka kitaba geçmelisiniz.

Kenedy diye bir Amerikan reisicumhuru vardı. Onun hayatıyla ilgili yazıları okumuştum gazetelerde, mecmualarda. Kenedy kardeşler hepsi senatör filan oldular, yâni bazı yüksek mevkilere geldiler. Birisi de Amerika'nın reisicumhuru olmuştu. "Nasıl oldu? Nasıl bir aile?" diye dergiler yazdılar.

Her akşam otoriter olan babalarının huzurunda, akşam yemeğinde masanın etrafında hazır olurlarmış. Yâni bu aksamazmış. Çok güzel konular akademik bir üslub içinde, ciddi bir şekilde, böyle masada müzakere edilirmiş.

Demek ki yemek yerken bir taraftan bir eğitim oluyor. Bu eğitim tabii, hem bir meseleyi müzakere eğitimi oluyor. Hem de bazı bilgilerin kazanılması gibi oluyor. O bakımdan bizim de yemekte ve yemekten sonra, gece veya gündüz, tek başımıza, veya daha güzeli çoluk çocuğumuzla, ailemizle böyle kitaplardan bir şeyler okuyarak bilgimizi tamamlamamız lâzım!.

Bir kitabın bittiğini düşünün! Meselâ anlaşılır bir Türkçe ile yazılmış ilmihal kitabını okuduk, bitirdik. Ondan sonra tekrar başına geçeriz. İkinci okuyuşumuzda daha geniş ufuklarla okuruz, düşünürüz ve daha derin anlarız ve unuttuğumuz şeyleri hatırlarız. Üçüncü defa okuduğumuz zaman; bir kitabı böyle döne döne okumaya hatmetmek deniliyor. En güzeli Kur'an-ı Kerim'i tekrar tekrar hatmetmek... Bu hatmin sebebi, faydası nedir? Tekrar olduğu zaman, insanın hafızasına yerleşiyor.

Onun için, bu kitap okumayı sizlere bu cuma gününde, devamlı bir sevap kaynağı olarak tavsiye ediyorum.

b. Allah İçin Yola Çıkmak

Çünkü Peygamber SAS Hazretleri buyuruyor ki... İki hadis-i şerifi birbiriyle mukayese ederek size anlatayım:

ME.793 (Gudvetün fî sebili'llâhi ev ravhatün hayrun mine'd-dünya ve mâ fîhâ.) "Allah yolunda insanın sabahleyin şöyle yola çıkması... Yâni, neyi gerektiriyorsa çalışma, onun için yola çıkması... Yâni, bir askeri sefer olabilir, daha başka bir çalışma olabilir. Bir geri dönüş, bir gidiş geliş yâni, (hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ.) dünyadan da, içindeki her türlü nimet ve zenginliklere sahip olmaktan da daha hayırlıdır." diye İmam Buharî ve Müslim rivayet etmiş.

Demek ki, bu hadis-i şerifi duyunca, fî sebili'llâh Allah yolunda hareketli bir müslüman olmamız gerektiğini anlıyoruz. Bunun çok sevaplı olduğunu anlıyoruz. Yâni dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha kıymetli olmak ne güzel bir şey! Güzel...

Bunu öğrendikten sonra derhal bir başka hadis-i şerif. İmam Deylemî, Abdullah ibn-i Abbas RA'dan rivayet etmiş. Tam buna paralel bir hadis-i şerif ve bunun arkasından, bize çok güzel ufuklar açan bir hadis-i şerif.

Bu ikinci hadis-i şerifte de, Peygamber SAS Hazretleri buyuruyor ki:

ME. 800 (El-guduvvü ve'r-ravâhu fî teallümi'l-ilm) Yâni "İlim öğrenmek konusunda sabahleyin gitmek, akşamleyin gelmek, şöyle bir gidiş geliş, bir seyahat; hocanın huzuruna dersin olduğu medreseye, mektebe, üniversiteye, dâru'l-fununa bir gidiş geliş, (efdalü inda'llàhi mine'l-cihâdi fî sebili'llâh.) Allah indinde, Allah katında, Allah nazarında Allah yolunda cihad etmekten bile daha faziletli, daha üstündür, efdaldir." buyuruyor Peygamber Efendimiz.

O halde, bu hepimiz için bir kaçırılmaz fırsat... Allah yolunda cihad etmek, Bosna'da, Hersek'de, Kafkasya'da, dünyanın daha başka gazetelere savaşların olduğu yazılı yerlerinde yâni belki aç, belki susuz, belki korkular içinde, belki yaralanarak, belki kolunu bacağını kaybederek, belki düşmanın eline esir düşerek Allah yardımcıları olsun... Ne kadar meşakkatli işler. Bunlardan ilim öğrenmek daha faydalı.

Hakikaten de ben şimdi uçağa binip de böyle dün Münih'e gelince böyle uçağa baktım, Münih şehrine baktım, havaalanına baktım. Biz el-hamdü lillâh müslümanız. Allah'ın büyük nimetine mazharız, Allah'ın sevdiği dine, doğru inanca sahip insanlarız. Allah'ı doğru tanıyoruz. Yanlış bir inancımız yok ve müşriklerin, kâfirlerin düşmüş olduğu yanlışlıklar içinde değiliz, yanlış değil inancımız, güzel bir inancımız var. Ona hamd ettim.

Ama biz bu kâfir ve müşrik, sapıtmış ve şaşırmış, yanlış inançlara sahip insanların yanında, onlardan düzen bakımından, maddi imkânlar bakımından, teknik imkanlar bakımından, temizlik bakımından geri olmamız akıl almaz bir olay... Olmaması lâzım!..

Yâni, intizamın en güzeli İslâm ülkelerinde olmalı!.. Tekniğin en ilerisi İslâm ülkelerinde olmalı!.. Çünkü Allah ilmin her çeşidine büyük sevaplar veriyor. Allah temizliği emrediyor. Allah işleri dürüst yapmayı emrediyor. Herkesin başkasına faydalı olacak hayırlı çalışmalar yapmasını, merhametli olmasını, hakkından fazlasına el uzatmamasını, kimsenin hakkını yememesini emrediyor. Zulüm yapmamayı emrediyor.

O halde teorik olarak, yâni kitapda, sözde, düşüncede, aklen en ileri ülkelerin İslâm ülkeleri olması lâzım gelirken, böyle olmaması nedir, nedendir?.. Tabii tarihi çok derin sebepler var. "Bütün cihan devletleri üstümüze saldırdı. Biz mağlub düştük, yeni toparlanıyoruz, İstiklâl Harbi'nden çıktık..." diye çeşitli sebepler, haklı sebepler söylemek mümkün ama; yâni düşmanlar nasıl birleştiler, düşmanlar nasıl bizi yenebildiler, düşmanlar nasıl bizim ülkelerimizi istila edebilidiler?.. Tabii bunu daha geriye doğru düşündüğümüz zaman, demek ki ilmi çalışmalarda onlar daha ileriye gittiği sırada, biz o kadar çalışmalar yapamamışız. Neticede onlar bizden üstün olmuş.

İlmi çalışmaların hepsi aynı değil... Meselâ, ilmi çalışma deyince ille insanın uçak yapması, top, tüfek yapması diye anlamıyorum ben. Öyle de anlaşılmaması lâzım zaten... İlmî çalışma aynı zamanda müslümanların arasını bulmak, müslümanları birleştirmek, onları iş birliğine sevketmek... Müslümanların kardeş gibi olması lâzım, bir vücud gibi olması lâzım! Bunu nasıl sağlayacağız?..

Amerika'da kırk küsür devlet ayrı ayrı birbiriyle, kuzeyli güneyli diye yıllarca çarpıştıktan sonra, yolunu bulmuşlar, Amerika Birleşik Devletleri'ni kurmuşlar. Birleştirmişler, bir federal devlet kurmuşlar, bir federal polis var; bir mahalli devlet var, mahalli polis var, mahalli mahkemeler var, federal mahkeme var. Demek ki, herkesin gönlünü de memnun ederek, hatırını da hoş ederek birlik ve beraberliği sağlamışlar.

Avrupa... Düşünebiliyor musunuz, kendi aralarındaki İkinci Dünya Harbin'de... Ben o zaman mecmualardan resimleri hatırlıyorum, Alman tankları böyle Fransız şehirlerine girmiş, evlerin üstüne tankı sürmüş, duvarı delmiş bir ucundan bir ucuna... Tanka bir şey olmuyor, ev yıkılıp göçüp gidiyor... Gökten bombalar yağıyor... Tabii onun karşılığında, neticede müttefikler Amerikan desteğiyle, Alman şehirlerine bombalar yağdırmışlar, her taraf harabe olmuş... Bunların ben hep resimlerini hatırlıyorum. Haftalık mecmualar gelirdi dayıma, o remilerini hatırlıyorum.

O kadar kavgadan gürültüden sonra, kalktılar, birleştiler. Birleşik Avrupa'yı meydana getirdiler. Bu bir bilimsel çalışma, güzel bir çalışma... Bu da bir şey. Yâni bir uçağın havada uçması kadar, teknolojik bir başarı bu da... Yâni bu kadar düşman olan insanlar, birbirlerine hıncı, kini olan insanlar, nasıl oluyor da birbirleriyle ittifak yapıyorlar diye sormak lâzım! Bu bir başarı...

Şimdi biz, Osmanlı Devlet-i Aliyyesi olarak kırk düvele hakim olmuşuz, nice nice memleketleri adaletle yüzyıllarca idare etmişiz, nice nice ırktan insanları kardeş olarak bayrağımızın altında, gönül birliği içinde yaşatmışız. Bu bir başarı tabii, Osmanlı'nın başarısı... Şimdi niye birbirimize düşman oluyoruz?.. Politik düşmanlık, siyasî emellerin farklılığı, Türkiye'nin bölünmesini istemeye kadar varan farklı düşünceler ve saireler... Tabii bu da üzerinde durulması gereken sebepleri araştırılması gereken konu, önemli konulardan biri ve bunu çözümlemek de bir ilim başarısı, bilimsel bir başarı bu da.

Onun için, biz de tabii bu eksikliklerimizi, bilimsel çalışmalardaki, sosyal bilimlerde, teknik bilimlerde ve diğer bilimlerdeki çalışmalarımızın onlardan geri kalmasına bağlıyabiliriz rahatlıkla.

Coğrafi keşifleri onlar yaptılar. 1800'lü yıllarda Avustralya ve Okyanus adalarını onlar bulurken, biz tanzimatla ve saireyle meşgul, birbirimizle mücadele, çeşitli çatışmalar içinde dünyaya kapalı yaşamışız meselâ... Tabii o mücadele edenlerin hepsinin tarihte veballeri var. Artık Allah ahirette onların hesabını soracak. Ama biz şimdi kendimiz her konuda, başta dini konular olmak üzere; çünkü ilimlerin en iyisi dini konulardır. Dini konuların en yükseği de Allah'ı bilmektir. Allah'ı bilen, yâni arif olan, ma'rifetullaha eren, yâni evliyâ olan bir insanın derecesi en yüksektir. Tabii bunu hepimiz biliyoruz.

En yüksek ilim evliya olma ilmi, Allah'ı bilme ilmi... Ondan sonra tabii namazı nasıl kılacağız, orucu nasıl tutacağız, zekatı nasıl vereceğiz, müslümanları nasıl seveceğiz?.. Görünen günahlar hangileri, görünmeyen günahlar hangileri, görünen ibadetler hangileri?.. Görünen ibadet deyince meselâ, namaz ve oruç hepimizin hatırına geliyor da, tefekkürün bir ibadet olduğunu bazı kimseler bilmiyor. O da bir ibadet... Sükut, tefekküre dayalı bir sükut ise, o da ibadet... İşte ilim bir ibadet oluyor.

c. Her Gün İlminizi Artırın!

Onun için sevgli dinleyiciler, şu mübarek cuma gününde böyle çeşitli ülkeleri gören bir kardeşiniz olarak, Evliyâ Çelebi gibi diyâr diyâr gezip de, size oralardan cuma konuşmaları yapan bir kardeşiniz olarak söylüyorum, çok önemli olduğu için söylüyorum. Çünkü uzaklardan telefonla, sıradan konuları konuşmak israf olur. Çok önemli olduğu için söylüyorum, rica ediyorum ve sevabının çok büyük olduğunu müjdeliyorum. Her gün ilminizi arttıracak bir çalışma yapın!.. Mutlaka ilme iki saat, üç saat ayırın!..

Bazen bir küçük kolej öğrencisi, koca bir alimin bulmadığı bir şeyi bulabiliyor. Yâni öğrencileri de teşvik ediyorum. Onların da şöyle bir bahçesinin köşesinde, evinin köşesinde özel çalışması olsun, harıl harıl çalışsınlar; bir şeyler bulsunlar, icatlar yapsınlar, bir konuda ileriye gitsinler... Kimisi olimpiyatlara, matematik olimpiyatlarına seçiliyor, kimisi yurt dışına gidiyor. Onlarla iftihar ediyoruz. Yâni, dünyadaki öteki kardeşlerden, yaşıtlarından eksik değiller.

Onun için, ilme mutlaka zaman ayıralım ve her konuda bir şeyler öğrenmeye ve her gün ilmimizi arttırmaya gayret edelim! Bu bir ibadet. Bunun son derece büyük faydaları var, sevabı var...

Peygamber SAS Efendimiz'in bir hadis-i şerifi gözümün önünde ve çok seviyorum. Hatta onu inşâallah bir hattata güzelce yazdırarak, dergilerimizde hediye olarak sizlere ulaştıralım!.. Siz de çerçeveletin, duvara asın!..

Peygamber SAS Hazretleri buyuruyor ki:

RE. 223/10 (El-ilmü hayâtü'l-islâm, ve imâdü'l-îmân) "İlim islâmın canıdır, hayatıdır." Yâni, "İlim varsa, İslâm canlıdır, vardır; ilim gitmişse, cahillik gelmişse, İslâm ölmüştür, cansızdır." demek.

Bir de: (Ve imâdü'l-îmân) "İmanın da direğidir." Ne kadar güzel buyurmuş Peygamber-i Zîşânımız SAS Hazretleri. Yâni imanın da direği... İman olmazsa, insanın hiç bir şeyinin kıymeti yok. Ahirette çok büyük felâketlere uğrayacak. İmanın direği de ilim.

İlim olmayınca da, demek ki doğru inanç olmuyor. Hintlilerin öküze taptıkları gibi, veya elleriyle yaptıkları putlara tapan insanlar gibi, Japonların güneşe taptığı gibi... Veyahut da daha başka, işte Allah oğul edindi, oğul Allah, baba Allah diye yalan, yanlış, Allah'a iftira olan sözleri söyleyenler neden söylüyorlar?.. Tabii imanları sakatlanmış oluyor, çok büyük günahlara giriyorlar, cehenneme girmeye müstehak oluyorlar. Neden?.. Çünkü ilim imanın da direği...

Biz mü'min miyiz?.. El-hamdü lillâh mü'miniz. O halde, imanımızın sapasağlam ayakta durması için ilme sarılmalıyız!.. Biz müslüman mıyız?.. Elhamdü lillah müslümanız. O halde müslümanlığımızın canlı olması için ilme sarılmalıyız.

Yâni canlı bir müslümanlık nerede, ölü bir müslümanlık, cansız bir müslümanlık nerede?.. Bir ağacın bile yaprakları pırıl pırıl canlı olunca, bize neşe veriyor. Sararmış, solmuş, böyle kökünde bir hastalık olup da yaprakları buruşmuş olunca, bize hüzün veriyor. İslâm da ilimle olduğu zaman canlanıyor. O halde muhterem, sevgili ve aziz Akra dinleyicilerim, ilme sımsıkı sarılacağız!..

d. Şevval Orucunu Unutmayın!

Tabii, ben size bir şeyi de hatırlatmak istiyorum: Ramazan geçti, bayram geçti, Şevval ayının ortalarındayız. Aman kendinizi kontrol edin; Ramazandaki güzel vasıflarınız, nurlu iç hayatınız, aleminiz devam ediyor mu?.. Bunu kendi kendinize sorun ve kendinizi kontrol edin!..

Ramazandaki halin gerilememesi lâzım! Ramazdaki haliniz gerilerse, çok büyük tehlikedir. Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin, Ramazandaki ibadetlerinizi kabul etmediğine alâmettir. Ramazandaki gibi olacaksınız, Ramazandakinden daha güzel olacaksınız. Günden güne terakkî edeceksiniz, seviyenizi yükselteceksiniz, insan-ı kâmil olacaksınız. Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin sevdiği derecelere çıkacaksınız.

Onun için, kendinizi kontrol edin ve bu Şevval ayı içinde --artık yarısına yaklaşıyoruz, 13'ü, 14'ü oldu-- altı gün orucunu da tutarsanız, onun da Ramazan orucuna eklenince, bütün sene oruç tutmak gibi bir faydası olduğunu da, hadis-i şeriflerde Peygamber Efendimiz buyurduğu için, ben de size bu cuma sohbetimin sonunda, onu da hatırlatayım!

Altı günlük Şevval oruçlarınızı tutun! İlme sımsıkı sarılın! Hem dînî konuları öğrenin, hem de dünyevî konuları çok güzel öğrenelim! Hiç kimseden bir eksiğimiz kalmasın... Dünyadaki bütün milletlerle yarışacak, onları geçecek bir durumumuz olsun...

Allah-u Teàlâ Hazretleri, dilerim ki gönüllerinizin muradlarını versin... Önce hepinizin vücudlarına sıhhat versin... İçinize huzur versin... Gönüllerinizin dileklerini; dünyaya ait, ahirete ait, kendinize ait, sevdiğiniz kimselere ait dileklerinizi ihsan eylesin, lütfeylesin, bahşeylesin...

Cümle geçmişlerimize şu mübarek cuma gününde rahmet eylesin... Onların da kabirleri nur dolsun... Ruhları rahatlansın... Kabirleri cennet bahçesi olsun...

Allah bize nurlu hayatlar, güzel istikballer nasib eylesin... Mutlu olarak yaşayıp huzuruna sevdiği, râzı olduğu, mutlu, yüzü ak, alnı açık kullar olarak varalım, sevgili kardeşlerim!

Es-selâmü aleyküm ve rahmetu'llàhi ve berekâtühû!..

25. 03. 1994 - Münih / ALMANYA

Dervişân