Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Rh.A
Es-selâmü aleyküm ve rahmetu'llàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili Ak-Televizyon izleyicileri ve Ak-Radyo dinleyicileri! Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun...
Biliyorsunuz Ramazandan ayrı, uzak bir aydayız ama, Ramazan gibi mübarek günlerdeyiz. Zilhicce ayının on günü içindeyiz. Bu Zilhicce ayının on günü hakkında Kur'an-ı Kerim'de ayetler var. (Ve'l-fecri ve leyâlin aşrin)'deki on gece, Zilhiccenin on gecesidir diye, müfessirler İbn-i Abbas'tan ve diğer alimlerden ve sahabeden (Rıdvânu'llàhi aleyhim ecmaîn) rivayet ediyorlar.
Kur'an-ı Kerim'de yine Mûsâ AS anlatılırken buyruluyor ki, bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm:
(Ve vâadnâ mûsâ selâsîne leylen) "Biz Mûsâ ile otuz gün için sözleştik; (ve etmemnâhâ bi-aşrin) sonra bu otuz günü, on gün daha ekleyerek kırk güne tamamladık." (A'raf: 142) buyruluyor. Burdaki aşr, alimlere göre Zilhiccenin ilk on günüdür. Yâni şu içinde bulunduğumuz günlerdir.
(Ve temme mîkàtü rabbihî erbaîne leyleten) Mûsâ AS Tur Dağı'nda Mevlâsına münâcaata, huzuruna varmağa, likàsına kavuşmaya hazır hale gelmesi için, işte bir otuz gün oruç tutarak, on gün daha eklenerek, ondan sonra Rabbinin huzuruna varmış da;
(Rabbi erinî enzur ileyk) "Yâ Rabbi, sesini duyuyorum, cemâlini de göster; kendini göster de göreyim!" dediği o toplantıya böyle hazırlanmış, bugünlerde hazırlanmış.
Hacca doğru giden günlerdeyiz, çok kıymetli günler... Bu günlerde çok muazzam bir ibadet var, hac ibadeti var hacca gelenler için. Amma hacca gelmeyenler için, bu on gün on gece; Arafe gecesi, bayram gecesi, bayramın birinci günü dahil... Hattâ bayramın ikinci gününü ve sâir günleri sayarsak on günü de ileriye doğru geçiyor. Onları da inşaallah sağlık afiyetle erişirsek, önümüzdeki konuşmamda söyleyebilirim. Şimdi kısaca söylemiş olayım.
Bu günlerde ibadetleri Ramazandaki gibi arttırmak, çoğaltmak lâzım! Allah'a en güzel ibadetlerden birisi olan, nafile namazları çok kılmak lâzım ve nafile oruçları çok tutmamız lâzım!.. Çünkü, Peygamber Efendimiz'in hatunlarından rivayet edildiğine göre:
RE. 557/4 (Kâne rasûlü'llàh SAS yesùmu tis'a zilhicce) "Peygamber Efendimiz Zilhicce'nin dokuz gün orucunu tutardı." Yâni hacca kadarki günler. (Ve yevme àşûrâ') "Aşure orucunu, yâni Muharremin onuncu gün orucunu tutardı. (Ve selêsati eyyâmin min külli şehr.) Her Arabî aydan üç gün oruç tutardı."
Geçen hafta yine bir hadis-i şerif okumuştum; bu günlerde yapılan ibadetlerin Allah-u Teàlâ Hazretleri'ne çok sevimli ve sevgili geldiğini, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin çok sevip razı olduğunu bildirmiştim. Yine Kur'an-ı Kerim'de haccı bildiren ayet-i kerimede, Hac Sûresi'nin 28. ayetinde:
(Li-yeşhedû menâfia lehüm ve yezkürü'sma'llàhi fî eyyâmin ma'lûmât) "Kendilerinin dünyevî, uhrevî faydalara, yararlara, mükâfâtlara, ecirlere, güzel sonuçlara nâil olmaları için, hacca gelen hacıların bu günleri Allah'ın zikr ü tesbihiyle geçirmeleri için, ma'lûm günlerde Allah'ın ismin çok zikretmeleri için..." diye ayet-i kerimede bugünlerin işaret edildiğini yine alimler bildiriyor.
Eyyâmin ma'lûmât nedir?.. İbn-i Abbas RA'ya göre, (eyyâmü'l-aşri min şehri zilhicce...) Demek ki Kur'an-ı Kerim'deki nice ayet-i kerimeler bu günlerin fazl u kemâline işaret buyurmuşlar. Bu günlerde Cenâb-ı Mevlâ'ya ibadet ve taat etmenin sevaplı olduğunu, çok çeşitli ibadetlerin bu günlerde toplandığını; hacıların da, hacca gelemeyenlerin de bunları yapmalarını alimlerimiz tavsiye buyuruyorlar.
Onun için bu günlerde tevbe etmeli, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna dönmeli, ibadet ve tâate girişmeli!..
Ahmed ib-i Hanbel'in rivayetine göre, hadis-i şerifin sonunda Peygamber SAS Efendimiz:
(Feeksirû fîhinne mine't-tehlîli ve't-tekbîri ve't-tahmîd) "Bu aşr-i Zilhiccede Lâ ilâhe illallah demeyi, 'A'llàhu ekber, a'llàhu ekber...' diye tekbir getirmeyi; tahmîdi, yâni hamd ü senâ etmeyi çok yapın!" buyurmuş.
Zâten haccı anlatan birçok ayet-i kerimede Allah'ı çok zikretmek işaret ediliyor. Sahabe-i kiram da, bu günlerde zikirlerini arttırırlardı. Bu on gün girdiği zaman da, çok kuvvetli, başkalarının tâkat getiremeyeceği kadar şiddetli bir şekilde ibadet ve tâata düşerlerdi.
Abdullah ibn-i Ömer, bu günlerde Mina'da yüksek sesle tekbir getirirmiş. Evinde, namazların arkasında, yatarken, bahçesindeyken, arkadaşlarıyla toplantı halindeyken, yolda yürürken böyle çok "A'llàhu ekber... A'llàhu ekber..." diye tekbir getirir, zikredermiş ve hattâ bunu âşikâre yaparmış. Âşikâre olması da müstehabdır diye bildiriliyor.
Onun için bu günleri böyle zikirlerle Dervişâne bir şekilde, ibadetle, tâatle, aşk ile, şevk ile, namazla, oruçla değerlendirmek lâzım!
a. Orucun Sevabı
Şimdi tabii orucun sevabıyla ilgili bazı hadis-i şerifleri size nakletmek istiyorum: Enes RA'den rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:
RE. 426/3 (Men sàme yevmen tatavvuan) "Tatavvu olarak, Allah'a yaklaşma vesîlesi olarak, ibadet ve tâat etmiş olayım diye, insan Ramazanın dışında bir gün oruç tutarsa; (felev a'tâ mil'e'l-ardı zeheben mâ vefâ ecrahû dûne yevmi'l-hisâb) hesap gününden evvel yeryüzü dolusu altın tasadduk etse, sadaka verse, hayır yapsa, hasenat yapsa; bu orucu sevabı kadar sevap kazanamaz."
Demek ki, orucun çok büyük sevabı var. O bakımdan biz de konumuzu oruca tahsis ettik, orucun teşvikini yapıyoruz. Çünkü sevabı çok... Nefsi terbiye edici bir ibadet olduğu için, insanın da nefsi terbiye olunca, kâmil insan olduğundan; nefsi terbiye etmediği zaman da, çok ham ve kusurlu kaldığından, orucun mükâfâtı böyle büyük oluyor.
Zâten hadis-i kudsîde Allah-u Teàlâ Hazretleri: "Oruç bana ait bir ibadettir, onun mükâfâtını ben vereceğim! Nasıl verirsem, kendi izzet ve celâlime uygun olarak veririm." diye buyuruyor; duymuşsunuzdur. Oruca ait mükâfâtın çok verileceği işaret edilmiş.
Şimdi tabii bu günlerde... Çok mübarek günler, Kur'an-ı Kerim ayetlerinde zikredilmiş günler... Sahabe-i kirâm da, Peygamber Efendimiz de bu günlerde ibadetlerini aşk ile, şevk ile arttırmış. Onun için biz de, unutulmuş olan bu ibadetleri canlandıralım! Sünnet-i seniyyeye dönüş, asr-ı saadete dönüş böylece adım adım, gün gün, fiil fiil, eylem eylem tahakkuk etmiş olsun.
Oruçla ilgili yine Peygamber Efendimiz'in, Abdullah ibn-i Amr ibnü'l-As RA'dan rivayet edilmiş bir hadis-i şerifini belirteyim:
RE. 308/14 (Samtu's-sàimi tesbîhun) "Oruç tutanın susması tesbihe geçer." Yâni susuyor, sükût ediyor; tesbih ediyormuş gibi sevap kazanır.
(Ve nevmühû ibâdetün) "Uyuması ibadete geçer." Yâni mecbur oldu uyudu; çok çalıştı, yoruldu, gece uykusuz kaldı, gündüz uyudu; o da ibadete geçer. Uykusu bile ibadete sayılır.
(Ve duàuhû müstecâbün) Hacıların duası müstecâb olduğu gibi, bakın hacca gelemeyenlere de müjde bu; memlekette oruç tutanların da duası müstecâbdır.
(Ve amelühû mudàafun) İşlediği amellerin mükâfaatı da kat kat fazladır. Oruç tuttuğu için, sevapları da kat kat fazla veriliyor."
Onun için size bu günlerde namaz tavsiye ederiz; sevaplı namazları kılın! Oruçları tavsiye ederiz; oruçları tutun! Zikri tavsiye ederiz; tesbih, tehlil, tekbir, tahmid edin, bu zikirleri yapın! Hayır hasenât yapın ve bugünlerin feyzinden istifade edin, kaçırmayın!
b. Arafe Günü Orucu
Bütün bu günleri Peygamber Efendimiz dokuz gün oruç tutarmış da, özellikle Arafe gününün orucu ile ilgili hadis-i şerifleri size okuyayım. Abdullah ibn-i Amr ibnü'l-As'tan ve Ebû Said e'l-Hudrî RA'dan rivayet edilmiş bir hadis-i şerif:
RE. 426/1 (Men sàme yevme arafete gufira lehû seneteyn) "Kim Kurban Bayramından bir gün önceki Arafe gününde oruçlu olursa, iki senelik günahı mağfiret olunur. (Senetün emâmehû) Önünde gelecek sene birisi; (ve senetün halfehû.) birisi de geride bıraktığı, yaşayıp tükettiği sene..."
Demek ki geçmişe de şümûlü var, faydası var, geleceğe de faydası var.
Başka bir rivâyet:
RE. 308/15 (Savmü yevmi arafeh) "Arafe gününün orucu, (yükeffiru seneteyn) iki senenin günahını bağışlattırır, affettirir; (mâdıyeten ve müstakbileten) geçmiş senenin ve müstakbel senenin..."
Bu hadis-i şerifin arkasında bir cümle daha var, hadis-i şerifi yarıda kesmeyelim, onu da ileriye dönük bir müjde olarak okuyalım:
(Ve savmi àşûrâ', yükeffiru seneten mâdıyeh) "Aşûre orucu da geçmiş senenin günahlarını bağışlattırır." diye buyurmuş Peygamber Efendimiz.
Aşûre orucu ne zaman olacak?.. Bu Zilhicce ayı bitecek, Muharrem ayı gelecek, Muharremin onunda olacak. Yâni bir ay kadar sonra olacak. "Peygamber Efendimiz o günü de oruçlu geçirirdi diye, hadis-i şeriflerden biliyoruz.
Bu Aşûre ile ilgili bir hadis-i şerif daha, Abdullah ibn-i Amr ibnü'l-As'tan nakledeyim:
RE. 426/6 (Men sàme yevme'z-zîneti edreke mâ fâtehû min sıyâmi's-seneti, ya'nî yevme àşûrâ') "Kim yevm-i zînette, yâni Aşûre günü, yâni Muharrem'in onuncu günü oruç tutarsa; (edreke mâfâtehû min sıyâmi's-seneti) geçirmiş olduğu seneden tutamadığı nafile oruçların sevabını yakalamış olur." Demek ki defterimize yazacağız, takvimimize işaret edeceğiz, önümüzdeki aşûre günü oruç tutacağız.
Tabii sırf onunu tutmayıp, dokuz ve onunu tutmak veya on ve onbirini tutmak şeklinde tavsiyesi var Peygamber Efendimiz'in. O günleri oruçlu geçirmeğe gayret edin!
Bir de Terviye günü var biliyorsunuz, Zilhiccenin sekizinci günü... Yâni hacıların Arafat'a çıkmasından bir gün önceki gündür. O zaman artık yolculuk oluyor diye çeşmelerde, kuyularda develeri iyice sulayıp, suya kandırırlarmış. Deve suyu da depo edebiliyor, biliyorsunuz. Onun için Terviye, suya kandırma mânâsına geliyor. Develeri iyice besleyip hac hazırlığına girişme günü olmuş oluyor.
Arafat yolu uzun olduğundan bir günde gitmezlerdi, Terviye gününde Mina'ya kadar gidilirdi. Mina'da beş vakit namaz kılardı Peygamber Efendimiz.
RE. 309/3 (Savmü yevmi terviyeh) "Kim bu Zilhiccenin sekizinde, yevm-i terviyede oruç tutarsa; (keffâratü seneten) bu oruç, bir senelik günahın keffâreti olur. (Ve savmü yevmi arafate keffâratü seneteyn) Arafe gününün orucu da, iki senenin günahına keffâret olur." Bir geçen senenin, bir de gelecek senenin diye, onu biliyorduk.
Onun arkasından da bayram geliyor, Arafeden sonraki gün bayram oluyor. Bayram gününe de yevm-i nahr derler. Nahr, deveyi kurban etmek demek... Biz de kurban bayramı diyoruz. Iyd-i adhâ da deniliyor; adhâ da kurbanlık hayvanın ismi... Yâni kurbanlık hayvanı kesme bayramı mânâsına geliyor. Bu günler de çok önemli günler. Çünkü Ebû Dâvud'un süneninde kaydedildiğine göre Peygamber SAS buyurmuş ki:
(İnne a'zame'l-eyyâmü inda'llàh) "Allah indinde günlerin en hayırlısı, en muazzamı, en büyüğü, (yevme'n-nahri) Kurban bayramı olan gündür. (Sümme yevme'l-karri) Sonra Mina'ya hacıların gelip çadırlarına yerleştiği gündür." O da Zilhiccenin onbirinci günü olmuş oluyor.
Demek ki bu günler hakkında, Zilhiccenin on günü hakkında, Zilhiccenin özellikle dokuzu (Arafe günü) hakkında, bayram günü hakkında ve bayramın ikinci günü hakkında çok hadis-i şerifler var, rivayetler var, teşvikler var. Peygamber Efendimiz dokuz gününü oruç tutardı. Bayram günü oruç tutmak haramdır, biliyorsunuz. Kurban bayramında herkes kurban eti yiyecek, bayram edecek. Allah'ın bayram edin dediği zamanda, oruç tutmak uygun olmuyor.
Kurban günleri senenin oruç tutulmayan günleridir. Ama Terviye gününde, Arafe gününde oruç tutmayı tavsiye ederim. Kardeşlerimiz hiç kaçırmasınlar, Türkiye'deki kardeşlerimiz o günleri oruçlu geçirsinler! Hattâ daha önceden oruç tutumalarını arttırsınlar! Bu Zilhiccenin on gününde ne kadar çok tutarlarsa, sevapları o kadar çok olur. Bizi de duadan unutmasınlar...
Allah bu günlerin feyzinden, bereketinden, mânevî mükâfâtından, ikramlarından faydalanmayı nasîb etsin... Hepimize çok büyük mükâfâtlar ihsân eylesin... Bayrama ulaştırsın... Bayramı rızası vechile idrak etmeyi, bayramı hakîkî bir bayram olarak yapmayı nasîb etsin... Nice nice bayramlara, mübarek günlere sıhhat afiyetle eriştirsin...
Tabii, müslümanın asıl bayramı ahirette, cenneti kazandığı zaman olacak. Cenneti kazanıp cennete girmeyi; cehenneme düşmeden, azaba uğramadan, doğrudan doğruya cennete gitmeyi, Peygamber Efendimiz'e komşu olmayı Cenâb-ı Hak cümlemize nasîb eylesin...
Peygamber Efendimiz'in sünnetini tuta tuta, Peygamber Efendimiz'in sevgisi, rızası kazanılır. Sünnetini ihyâ etmek lâzım! Yâni ölmüş olan, unutulmuş olan güzel adetleri tekrar diriltmek lâzım! İhyâ, tekrar diriltmek demek. Biz bunları böyle kitaplardan okuyacağız, sizlere hatırlatacağız. Sizler de bu güzel sünnetleri, Efendimiz yapanmış; sahàbe-i kirâm da Efendimiz'in sünnetine uygun olarak ısrarla, aşk ile, şevk ile yaparlamış; çarşıda pazarda herkes yüksek sesle tekbir getirirmiş, zikir yapılırmış, nice nice hayırlar yapılırmış diye, bu güzel ibadetleri canlandıracağız, yapacağız ki, Allah ibadet ettikçe lütfedecek, kötülükler, şerler def olacak, ref olacak; üzerimizdeki fitneler, belâlar kalkacak; maddî mânevî hayır bereket gelecek... Beldelerimize bereket yağacak.
d. Belâların Sebebi
Afetlerden, musîbetlerden kurtulmanın yolu nedir?.. Allah'a itaattir. Belâlara uğramanın sebebi nedir?.. Allah'a isyandır, günahtır, hayırlardan uzak durmaktır. Vazifeleri yapmamaktır. Şairin birisi söylemiş:
Belâ gelmez kula, kul azmayınca;
Kazâ gelmez kula, Hak yazmayınca...
Evet mukadderat, kazâ, kader... Bunları Allah yazıyor, ondan başına geliyor ama, belâ ve musîbetler de kullara neden geliyor?.. Bir hatâsından dolayı geliyor, bir suçundan dolayı, bir ihmâlinden dolayı, yapılması gereken bir vazifeyi yapmadığından dolayı geliyor.
Şimdi ben meselâ, Kosova'daki olaylara çok üzülüyorum, yüreğim parça parça oluyor. Kardeşlerimize yardım etmemiz lâzım, edilmiyor, edemiyoruz. Edenler varsa ne mutlu... Uluslararası bir çıban, bir mesele... Gitmek gelmek zor. Bir insanın tek başına yapabileceği işler sınırlı... Çok üzülüyorum.
Bunlar neden geldi diye düşünüyorum. Bosna'daki kardeşlerimizin başına niye geldi, Kosova'daki kardeşlerimizin başına niye geldi?.. Başka ülkelerde müslümanların başına bu sıkıntılar neden geliyor?.. İki sebepten olabilir:
1. İmtihan için gelebilir. Bir imtihan sorusu gibi, karşısına getirir müslümanın; müslüman onun karşısında takındığı tavırdan dolayı sevap kazanır. Meselâ, cihad imtihanı geliyor; cihada katılacak, ölürse şehid olacak, kalırsa gàzi olacak. Zorlu bir imtihan, büyük bir soru...
İki sebepten birisi, böyle kul sevap kazansın diye... Peygamber Efendimiz'e öyle olmuş, ashabına öyle olmuş, hulefâ-i râşidîne öyle olmuş; rahat bir vakit geçirmemiş mübarekler... Gece gündüz ömürleri cihadla, mücadele ile gemiş.
2. Kul bir edebsizlik yaptığından dolayı Allah ona ceza gönderir. Birisini musallat eder başına, ona cezasını verdirtir. Şairin birisi yazmış, benim de hoşuma gidiyor, küçükten beri ezberimdedir.
Hak kulundan intikàmın yine kul ile alır,
Bir kula musallat eder bir zalimi, zulmettirir ona. Neden?.. Kendisi cezayı haketti de, Allah o zalimi ondan ona musallat ediyor.
Hak kulundan intikàmın yine kul ile alır,
Bilmeyen ilm-i ledünnü onu kul yaptı sanır.
Cümle işler Hàlik'ındır, kul eliyle işlenir;
Hakk'ın emri olmaz ise, sanma bir çöp deprenir.
Yâni Cenâb-ı Hak müsaade etmese, emri olmasa, bir yaprak kıpırdamaz, bir çöp yerinden oynamaz. Hepsi Allah'ın emriyle oluyor.
O halde ne yapması lâzım?.. Müslümanın Allah'a kendisini sevdirmesi lâzım! Allah'ın rızasını kazanmaya çalışması lâzım, vesîle araması lâzım, vesîleler bulması lâzım! "Ben Cenâb-ı Mevlâ'nın rızasını nasıl kazanırım, kendimi nasıl Allah'ın sevgili kulu yapabilirim?" diye, gece gündüz onu düşünmesi lâzım! Tüccarın, "Dükkânımı nasıl kâra geçirebilirim, zarardan nasıl kurtarabilirim?" düşündüğünden çok çok daha fazla olarak, böyle yapması lâzım!
Tabii öyle olmayınca, ahiret unutulup da dünyaya dalınınca, o zaman Allah ceza gönderiyor, belâ gönderiyor.
Nasreddin Hoca'ya gelmişler, demişler ki:
"--Bu adam, yukarıdaki bu Timur bizi çok eziyor. Yakalıyor bizi, 'Söyle bakalım ben zalim miyim, mazlum muyum?' diye soruyor. Korkanlar, 'Sen mazlumsun.' dedikleri zaman; 'Bu kadar adam kestim, memleketinizi bu kadar yaktım, yıktım; alay mı ediyorsun sen? Seni mürâi, sahtekâr, dalkavuk!' diye cezalandırıyor.
Bunu gören ötekisi, 'Zalimsin!' deyince de; 'Vay edepsiz, küstah!' diye yine cezalandırıyor. Adamınkarşısında ne cevap vereceğimizi bilemez duruma düştük." demişler.
Fıkra ama, hoşuma gidiyor. Olmuş bir şey değil; uydurma, toplama bir şey olduğu belli oluyor. Çünkü Nasreddin Hoca ile Timur'un aynı zamanda yaşamadığı bile belli. Ama ibretli bir şey...
Nasreddin Hoca demiş ki:
"--Siz beni o tarafa doğru bir götürün!" demiş.
Rivayete göre kendisi mahsustan, ona rastlamak üzere gitmiş Timur'un karşısına... Timur değil de bir başka zalim, istilâ etmiş ülkeyi, ensesinde boza pişiriyor ahalinin... Oraya gidince, onu da yakalamış adam. Demiş:
"--Gel bakalım buraya!"
Gitmiş.
"--Söyle bakalım, ben zalim miyim, mazlum muyum?" demiş.
Ona cevabı çok hoşuma gidiyor. Küçükken bir dergide okumuştum, şiir şeklinde, o hatırımda... Nasreddin Hoca demiş ki:
Sen Allah'ın adalet kılıncısın bizlere,
Zalim biziz ki, Allah seni indirdi yere!
Yâni, "Sen Allah'ın adaletini icrâ ediyorsun, Allah'ın bir vesîlesisin. Asıl zalim biziz ki seni Allah başımıza ondan musallat etti." demiş. Tabii bu cevaba bir şey diyememiş, gülmüş adam diye söyleniyor.
Ama burda bir hikmet var. Bir çocuk dergisinde yazılmış, resimli bir Nasreddin Hoca fıkrasının altında bile olsa, bu söz boşuna bir söz değil. İnsan zalim oldu mu, Allah o zulmünün cezasını verir.
Zâlimlere dedirir bir gün Hazret-i Mevlâ,
Ta'llàhi lekad a'sereke'llàhu aleynâ.
Zâlim yine bir zulme giriftâr olur âhir,
Elbette olur ev yıkanın hanesi vîrân.
Bunlar da yine başka şiirler. Yâni eden buluyor, kim ne ekerse onu biçiyor.
Onun için aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler, ne yapmamız lâzım?.. Allah'a iyi kul olmayı amaç edinmemiz lâzım, var gücümüzle ona çalışmamız lâzım! "Ben ne yaparsam Allah'ın sevgili kulu olurum?.. Ne yaparsam sevaplı olur?" diye gecemizi, gündüzümüzü, işimizi, gücümüzü ona ayarlamamız lâzım!
Ben böyle düşündüğüm için, sizin böyle olmanızı istediğim için, işte böyle hadis kitaplarını, tefsir kitaplarını okudukça, zamanı gelince, söylenmesi gereken sevaplı ibadetleri söylüyorum, ikaz edilecek noktalarda ikaz ediyorum.
Bu günlerin kıymetini bilin! Hacca gelenler hacda ibadetlerini güzel yapsınlar, haclarının mebrur bir hac olmasına gayret etsinler! Sağlık afiyetle eşlerine dostlarına kavuşsunlar. Evine gelinceye kadar hacının duası makbuldür. Hacıları karşılarsınız yolda, duasını almağa gayret edersiniz; onu da unutmayın!
Hacca gelemeyenler de işte ibadetler, saydığım hadis-i şerifler... Namaz kılsın, oruç tutsun, tesbih çeksin, zikretsin, derviş olsun, hakîkî derviş olsun; sevapları kazansın, Allah'ın rızasına ersin, cennetiyle cemâliyle müşerref olsun, Allah'ın lütf u keremiyle...
Es-selâmü aleyküm ve rahmetu'llàhi ve berekâtühû!..
26. 03. 1999 - MEKKE