MÜSLÜMAN ÜLKELERİN KURTULUŞLARI
Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Rh.A
İslâm âleminin çekmekte olduğu şu müthiş ve muazzam sıkıntılar, hep Allah'ın
yolundan ve dininden yüz çevirmenin cezasıdır. Bu güneş kadar açık kesin, zâhir
ve bedîhî hakikatı, İslâm düşmanları, zavallı şaşkın müslüman halklardan ve
sapık aydınlardan çok daha iyi biliyorlar; hem de yüzyıllardan beri...! Bu
yüzden de İslâm ülkeleriyle sürmekte olan mücadelelerinde, ANA taktikleri,
müslümanları dinlerinden koparmak, îmanlarını zayıflatmak, onları İslâm'dan
başka, bâtıl felsefesî ve ekonomik doktrinlerle oyalamak olmuştur.
Emperyalistler, İslâm ülkelerinde her fikir cereyanına revaç vermişler ve
bunu da fikir ve düşünce hürriyet aşkı(!) safsatasıyla kamufle etmişlerdir. Onun
için bakarsınız, kapitalist bir ülke, bir İslâm ülkesinde komünist cereyanları
destekliyor, finanse ediyor, takibata uğrayan azılı bir komünisti kendi
ülkesinde barındırıyor ve koruyor. Ama yine görürsünüz ki o müslüman ülkede,
müslümanca düşünce sıkı bir takip ve korkunç bir baskı altında; müslüman
liderler hapsediliyor, öldürülüyor, Doğu'dan, Batı'dan "gık" diyen yok! Hani
fikir hürriyeti!
İslâm ülkelerini inceleyiniz, çoğunda gerçek İslâm eğitimi kısıtlıdır, ama
İslâm rüşmanı eğitimi, reklâm ve propaganda devlet desteğindedir; Müslümanların
sîyasî hakları ve faaliyetleri devletin varlığına yönelik bir tehlike sayılır;
ama dinsiz, gayrimüslim veya ajan olanlara en geniş idarî ve malî imkân ve
selâhiyetler verilmiştir, devleti onlar yönetir, halkları onlar ezer, paraları
onlar yutar, milletin millî menfaatlerini ve maddî zenginliklerini emperyalist
efendilerine onlar peşkeş çeker, aralarında iyi bir menfaat ve destek dengesi
kurmuşlardır.
Kendilerine zahiren, aldatmaca, göstermelik cüz'î bir İslâmî yaşayış müsadesi
verilmiş ülkeler yok değildir ama bu halk patlayıp, ayaklanmasın diye bir
emniyet süpapıdır, İslâmî faaliyetlerin (Askerîye, hükümet, emniyet,
teşkilatlanma, maliye gibi) can alıcı çeşitlirine aslâ girişme, yaşama ve
gelişme hakkı tanınmaz; böyle kıpırdanmalar anında ve hunharca tepelenir; onlara
"İşte namaz kılıyorsun, oruç tutuyorsun ya... Sana bu kadarı yeter, otur
oturduğun yerde, etiyle sütüyle hiç karışma, sonra kafanı kırarız" denir.
İslâm ülkelerinde, bu alçak oyunların farkına varan hâlis, münevver, şuurlu,
bilgili, fedakâr müslüman yok mudur? Bunlar aralarında, işbirliği niye
yapamıyorlar?
Vardır ve yapacaklar inşaallah. Bu Allah'ın va'di ve garantisi gereğidir,
kâfirler istemeseler de, çelmelemeğe, saptırmağa çırpınsalar da galebe, zafer;
hüsn-iÊâkıbet ve cihana hâkimiyet onların. Allah'ın nurunu kimse söndüremiyecek,
kıyamet kopana kadar bir hak ehli, Hak aşığı, mümin-i sadıklar zümresi daima var
olacak ve sonunda dünyayı onlar yönetecekler, küfrün baş şehirleri "la ilâhe
illallah"larla feth edilecek, putlar, tağutlar yıkılacak, istismar şebekeleri
çökecek.
* * *
Emperyalizm, avladığı bir ülkeyi ikinci ve geri plândan yönetiyor; başa
(iktidar ve muhalefete) sahte liderler çıkartıyor, ekonomik ve sosyal sahte
kurtuluş reçeteleri sunuyor, çok kuvvetli organizasyonlarla kitleleri oyalıyor,
birbirleriyle çarpıştırıyor, kuvvetli rekabetle ve har türlü basın-yayın reklam
aracıyla gerçekleri saptırmağa, asıl liderleri ezmeğe ve kurtarıcı teşkilatları
geliştirmemeğe çalışıyor.
Onun için gerçek müslümanların, aldanmamaları, sahte liderleri zerre kadar
bile desteklememeleri, tuzak organizasyonlarda asla yer ve görev almamaları,
Allah'ın c.c. kitabına, Resulullah'ın s.a.s. sünneti seniyyesine, şeerîatın
ahkâmına en derinden âşına büyük, müttakî, vicdanlı, basiretli, mücahid din
âlimlerinin çevrelerinde ve hizmetinde çalışmaları, kendi ülkelerindeki has
müminlerle irtibatlarını sağlam kurduktan sonra, diğer ülkelerde yaşayan âlim,
fazıl ve kâmil kişilerle, takvaya riayetkâr kuruluş ve topluluklarla tanışıp,
ilişkilerini geliştirmeleri gerekiyor.
Küfrün zincirleri, emperyalizmin prangaları, zulmün kelepçeleri ancak
Allah'ın dinine dönmek, İslâm'a sımsıkı sarılmak, Rabbül alemîne dayanıp O'ndan
yardım dilemek ve belirttiğimiz istikamette iş ve güç birliği yapmakla
kırılabilir.
Bu ulvî amaç için tüm gerçek müminler görev başına! Allah c.c., müslümanlara
hakkı hak olarak görüp, ona uymayı; bâtılı bâtıl olarak anlayıp, ondan sakınmayı
nasip eylesin.
"Müminin ferasetinden sakının çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar."
İSLAM, MAYIS 1991
Dervişân