ALLAH'I  VE  RASÛL-İ  EDİBİNİ  SEVMEK

Halil NECATİOĞLU Rh.A

Dinin özü, sağlam ve doğru îman; îmanın özü de, hubb-i Rahman'dır; yani ekremü'l-ekremîn ve erhamü'r-râhimîn olan yüce Allah'ı sevmek...

O halde bizim asıl işimiz, çok latîf, çok zarif, çok nazik, çok tatlı bir duygu olan SEVMEK'tir; diğer fikir ve duygular, ibadet ve taatler, hayrat ve hasenatlar onun ardından gelirler.

Allah Teàlâ'yı sevmek, o kadar zor, o kadar ulaşılmayacak ve başarılmayacak bir iş de değildir: çünkü kulun, kendisini kimin yaratıp, büyüttüğünü; bu mükemmel vücudu, aklı, fikri, faydalanmakta olduğu türlü nimetleri... kendisine kimin verdiğini; kâinatın şu harika nizamının, yerleri, gökleri, fezaları, yıldızları, fizik, kimya, biyoloji ve tabiat kanunlarını kimin kurduğunu... düşündüğü takdirde şükran, hayret ve hayranlık duygularına gark olmaması mümkün değil.

* * *

Allah Teàlâ, Kur'an-ı Kerîm'inde bize resulü Muhammed-i Mustâfâ'ya bağlanmayı, uymayı, tâbi olmayı emrediyor.

Resulullahı kabul etmeden müslüman olmak imkansızdır. Değil tümüyle kabul etmek, doğruluğu kesin olarak bilinen bir hükmünü, bir hadis-i şerifini, bir sünnet-i seniyesini bile kendi aklından, kendi keyfinden dolayı reddeden yine kâfir olur, münkir kalır, imansız göçer.

Allah CC, kendi elçisi ve sevgili kulu, eşref-i maklûkat olan insan cinsinin zirvesi, peygamberlerin serveri, ins-ü cinnin efendisi, cennetin en üst rütbesi olan Makam-ı Mahmûd'un sahibi Muhammed'ine inanıp ümmet olmayanı kesinlikle rahmetine erdirmez, cennetine sokmaz; aksine en şiddetli şekilde cezalandırır.

Bir sahih hadîs-i şerifinde Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Nefsim kudreti elinde bulunan Allah'a and olsun ki, sizden her biriniz beni, babasından da, evladından da, tüm insanlardan da daha çok sevmedikçe gerçek mümin olamazsınız."

Onun için Sahabe-i Kiramı rıdvanullahi aleyhim ecmain. O'na hitab ederken; "fidâke ebî ve ümmî yâ Resulallah! Anam ve babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü" diye söze başlarlardı. O'nun yoluna canlarını ve mallarını vermekte tereddüt etmez, gözlerini kırpmazlardı. Hepsi ölmeleri pahasına ona bağlanmış, bey'at etmişlerdir.

Her zaman olduğu gibi zamanımızda da Resulullah'ı sevmek; O'nun yolunda gitmekle, sünnetini ihyâ etmekle, ümmetine hizmet eylemekle ve bilhassa O'nun hakiki vârisleri olan ulemâ-ı muhakkıkîn, meşayıh-ı vâsilin ve evliyâullah-ı mukarrebîne bey'at edip bağlanmakla tahakkuk eder.

Gün gibi aşikar ve zâhir ve bâhir olan bu gerçeklerden habersiz olanlar ne kadar acınacak durumda! İnsanları, hakkı ve ehliyeti ve salâhiyeti olmadığı halde kendisine bağlamağa çalışanlar ne korkunç bir cür'et içinde! Onlara kanıp, peşlerine gidenler ne kadar iz'ansız ve irfansız! Zavallılar cahiliye ölümü ile ölüp gidecekler...

Ya Rabb! Bizi senin ve Rasûlünün sevgisinden mahrum bırakma, sevdiğin yollarda yürüt, serdiğin amelleri işlet; huzuruna sevdiğin ve razı olduğun kullar olarak gelmemizi nasib kıl!..

İslâm Dergisi, Mayıs 1990

Dervişân