RECEB AYI

 

Eùzü billâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.

Bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm.

El-hamdü lillâhi rabbi’l-àlemîn!.. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidi’l-evvelîne ve’l-âhirîn... Seyyidinâ ve senedinâ ve tabîb-i kulûbinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn...

 

Çok aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim! Allah-u Teàlâ Hazretleri, Regàib Kandilinizi hakkınızda, hakkımızda mübarek eylesin... Nice mübarek kandillere, günlere, aylara, gecelere sıhhat afiyetle vâsıl eylesin... Bu mübarek vakitlerin feyzinden, bereketinden cümlenizi müstefîd eylesin, hissemend ü hissedâr eylesin...

Muhterem kardeşlerim! Bu akşam cuma gecesidir. Yâni perşembeyi cumaya bağlayan gece, akşam namazından sonra cumaya dahildir. Bir cuma gecesi... Zâten cuma geceleri, Peygamber SAS hadis-i şerifinde tavsiye eylemiş; el-leyletü’l-garrâ, şa’şaalı, pırıltılı, nurani, ruhàni bir gece. Ama bu cuma gecesinin bir başka hususiyeti daha var: Nasıl kıştan sonra, ağaçlar tomurcuklanıp tepeden tırnağa çiçeklerle bezeniyor, bir güzel mevsim geliyor. Bahar mevsimi, herkesin hayran kaldığı güzel bir mevsim... Bunun gibi, mânevî bir mevsim de gelmiş durumda... Bu mânevî mevsim, Üç Aylar diye adlandırılıyor; Receb, Şa’ban ve Ramazan... Receb ayının ilk haftasında, perşembeyi cumaya bağlayan gece de, Regàb Gecesi diye melekler tarafından isimlendirilmiş.

 

Bu Receb ayının fazileti hakkında çok rivayetler var. Onyedi tane isim tesbit etmiş ulemamız; bu ayın fazileti, bereketi hakkında çeşitli isimler vermişler. Meselâ: Receb el-esab demişler, rahmet-i ilâhînin böyle bol bol döküldüğü, kulların üzerine saçıldığı Receb ayı mânâsına. Recebü’l-ferd demişler; haram aylardan, Zilkàde, Zilhicce, Muharrem’den ayrı düştüğü, müstakilen tek başına burada kaldığı için.

Hakkında çok rivayetler olduğundan, bazı Şafiî alimleri, “Ayların en faziletlisi galiba Receb’dir.” diye karar vermişler. Fakat ulemâmızın, büyük alimlerimizn tahkîkine göre en şerefli, en faziletli ay Ramazan ayıdır. Ama buradan anlıyoruz ki, Receb ayı ayların müstesnası, hürmet edilmesi gereken, kadr ü kıymetinin bilinmesi gereken, gàfil olunmaması gereken müstesna bir aydır.

 

Receb ayında, Şa’ban ayında Peygamber SAS Hazretleri’nin, zaten güzeller güzeli olan halinde, daha başka bir şevk belirirdi. Peygamber SAS Efendimiz ibadete daha başka bir türlü eğilirdi ve bu aylarda orucu çok daha fazla tutardı.

Zaten, Receb hakkındaki rivayetleri incelediğimiz zaman, bilhassa oruç tutma hususunda büyük teşvikler görüyoruz. Hatta, “Cennete bir nehir vardır ki onun adı da bu ayın adıyla adlandırılmış, Receb diye adlandırılmış. Suyu kardan daha beyaz ve baldan daha tatlı. Receb ayında oruç tutanlara ikram edilecek. Yâni onlar cennete girecekler ve bu nehirden doya doya nûş edecekler.” diye bildirilmiş.

 

a. Receb Ayı Muazzam Bir Aydır

 

Peygamber SAS Hazretleri’nin Receb ayı hakkındaki iki hadis-i şerîfini Râmûz’dan size okuyuvereyim. Said ibn-i Ebû Râşid RA’dan rivâyet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz SAS buyurmuş ki:

 

RE. 288/13 (Recebü şehrun azîmun yudàifu'llàhu fîhi'l-hasenât) Receb gayr-i münsarif bir kelime. “Receb büyük bir aydır.” diyor Peygamber Efendimiz. “Receb ulu, muhterem bir aydır. Onun içinde yapılan bütün iyilikler kat kat mükafatlandırılarak karşılığı verilir. Bu ayda yapılan hasenat, kat kat ecirlerle mükafatlandırılır.”

(Femen sàme yevmen min recebe fekeennemâ sàme seneten) “Receb’in içinde bir gün oruç tutan, sanki bir sene oruç tutmuş gibi ecre nail olur.”

(Ve men sàme minhü seb'ate eyyâmin gulligat anhu ebvâbü cehennem) “Yedi gün oruç tutabilirse, yedi cehennemin yedi kapısı kendisine kapanır. (Ve men sàme minhü semâniyete eyyâmin fütihat lehû semâniyetü ebvâbi'l-cenneh) Sekiz gün oruç tutana, sekiz cennetin kapıları açılır. (Ve men sàme minhu aşrete eyyâmin lem yes'eli’llâhe şey'en illâ a'tàhu) On gün oruç tutmağa muvaffak olanlara, Allah, ne isterlerse istediğini ihsân eder.”

 (Ve men sàme minhu hamsete aşere yevmen nâdâ münâdin mine's-semâ’: Kad gufire leke mâ madà feste’nifi’l-amel) Onbeş gün oruç tutana semadan bir münâdî seslenir: ‘Geçmiş günahların mağfiret oldu, işe yeniden başla; defterin pâk oldu.’ diye. (Ve men zâde zâda'llàh) Kim daha çok tutarsa, Allah da onun ecr u sevabını, mükafatını arttırır.”

 

(Ve fî recebe hamela'llàhu nûhan fi's-sefîneti fesàme recebe ve emera men meahû en yesùmû) “Receb ayında Nuh AS gemiye bindi ve oruç tuttu. Yanındakilere de oruç tutmalarını söyledi. (Feceret bihimü's-sefînetü sittete eşhurin) Gemi tufanın dalgaları üzerinde altı ay gezdi. (Âhiru zâlike yevmu àşûrâ') En sonu Aşure gününü buldu, oraya rastladı. (ühbite ale'l-cûdiyyi fesàme nûhun ve men meahû ve'l-vahşu şükren lillâhi azze ve celle) Tufanın suları çekilmeğe başlayınca, Cûdî Dağı üzerine kondu. Nuh AS ve yanındaki hayvanlar, hepsi Allah’a şükrâne olarak oruç tuttular.”

(Ve fî yevmi âşûrâe felaka'llàhü'l-bahre li-benî isrâîl) “Bu Aşûre gününde, Allah Benî İsrail’i Firavundan kurtarmıştı. (Ve fî yevmi âşûrâe tâba'llàhu alâ âdeme ve alâ medîneti yûnus) Yine bu Aşûre gününde, Allah-u Teàlâ Âdem AS’ın tevbesini kabul buyurmuştu ve Yunus AS’ın şehir halkına tevbe nasib etmişti, teveccüh buyurmuştu. (Ve fîhi vülide ibrâhîm) İbrâhim AS da bu günde doğmuştu.” diye Receb ayının faziletini anlatarak, Nuh AS’ın gemiye onda bindiğini, ondan sonra da Aşûra gününde gemiden indiklerini bildiriyor bu hadis-i şerifte.

 

b. Receb Ayı Haram Aylardandır

 

Diğer hadis-i şerîf:

 

RE. 289/1 (Recebü min şuhûri'l-harâm) Receb, haram aylardandır. Yâni içinde mücadele, döğüşme, sataşma gibi şeylerin olmadığı, kimsenin kimseyi öldürmediği, eskiden beri Arapların itina ettiği aylardan birisidir. (Ve eyyâmühû mektûbetün alâ ebvâbi's-semâi's-sâdise) Ve onun günleri  yedinci semanın kapıları üzerinde yazılıdır.”

(Feizâ sàme'r-racülü minhu yevmen ve ceddede savmehû bi-takva'llàhi nataka'l-bâbü ve nataka’l-yevmu kàlâ: Yâ rabbi’ğfir lehû) “Eğer bir gün oruç tutar da, orucunu da Allah’ın takvâsına uygun olarak, takvâ ile güzelleştirirse; o kapı ve o gün dile gelir: ‘ Rabbi sen bu kulu afv u mağfiret eyle!’ diye dua ederler. (Ve izâ lem yütimme savmehû bi-takva'llàhi lem yestağfirâ) Ama takvâya riâyet etmezse, onlar ona tevbe ve istiğfâr dilemezler Allah’tan... (Ve kîlâ: Hadeatke nefsüke) ‘Nefsin seni aldattı, sen bir şey yaptığını sanıyorsun!’ denir.”

Demek ki, orucun da güzel olması için takvâya riâyet gerekiyor.

Üçüncü hadis-i şerîfe gelince:

 

RE. 289/2 (Recebü şehru'llàh, ve şa'bânu şehrî,  ve ramadànu şehru ümmetî) “Receb Allah’ın ayıdır, Şa’ban benim ayımdır, Ramazan ümmetimin ayıdır.” buyurdu Peygamber SAS Hazretleri.

Peygamber SAS Efendimiz, bu mübarek aya girdiği zaman;

 

(Allàhümme bârik lenâ recebe ve şa’bân, ve belliğnâ ramedàn) diye dua eylerdi: “Yâ Rabbi! Sen bizi bu Recebin, Şa’banın bereketinden faydalandır; bu Recebi, Şa’banı bize mübarek eyle! Bu ayların bereketini bizlere ihsân eyle! Bizi Ramazana eriştir yâ Rabbi!” diye dua eylerdi.

Muhterem kardeşlerim! Bu deliller bu mevsimin, bu ayın, Receb ayının fazileti hakkındaki rivayetlerden bazıları. Bilhassa oruç tutacaksınız!.. Bilhassa oruç tutulması şunu hatıra getiriyor ki, bu ayda müslüman nefsini dizginleyecek. Daha önceki gàfilâne hayatına bir nihayet verecek, nefsine hakim olacak... Oruç tutmak suretiyle, nefsin arzularını engellemeğe başlayacak. Harama bakmayacak, meşrû olan gıdalarını da azaltarak, oruç tutmak suretiyle nefsini zayıflatacak. Ruhânî cephesini güçlendirecek, kuvvetlendirecek. Böylece bir hazırlık içinde Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin mağfiretine istîdat kesbedecek.

Allah-u Teàlâ Hazretleri, bu tarzda kendisini Cenâb-ı Mevlâ’nın yoluna döndürüp, bundan sonra hàlisàne, muhlisàne Mevlâ’ya güzel kulluk etmeyi cümlemize nasib eylesin...

 

c. Tevbe Edip Hakka Dönme Ayı

 

Demek ki, tevbe edip Hakk’a dönme ayıymış bu Receb ayı. Bu münasebetle, Enes RA’dan bir hadis-i şerîfi size nakletmek istiyorum. Peygamber SAS Hazretleri, buyuruyor ki bu hadis-i şerîfte:

 

(Yu’tâ bi’r-racüli min ehli’l-cenneti feyekùlu’llàhu lehû) “Allah-u Teàlâ Hazretleri, cennet ehlinden şehid olup da cennete giren bir kimseyi huzuruna getirir ve ona buyurur ki: (Ye’bne âdem, keyfe vecedte menzileke) Ey Ademoğlu, konağını nasıl buldun?.. Seni cennetime soktum, cennetimle sana iltifat eyledim; nasıl buldun cennetimi?.. (Feyekùlü: Ey rab, hayra menzilin) Yâ Rabbi, ne güzel konak, içine girilecek en güzel yer!”

(Feyekùlü: Sel ve temenneh) Onun üzerine Allah-u Teàlâ Hazretleri bu sevgili kuluna, cennetine soktuğu ve cennetinden memnun, mesrur olan bu kuluna buyurur ki:

“—İste ve temenni eyle; ne dilersen, ihsan edeceğim! Sana rahmetimle tecelli edeceğim, iste!..”

(Ve mâ es’elüke ve etemennâ? Es’elüke en teruddenî ile’d-dünyâ feuktele fî sebîlike aşra merrâtin) Bu zât-ı muhterem, bu bahtiyar, şehidliğin kendisine cennette kazandırdığı nimetleri, devletleri, hizmetleri, rahmetleri gördüğünden dolayı der ki:

“Hiç bir şey istemem, hiç bir şey temenni etmem, yalnız şunu isterim ya Rabbi: Beni dünyaya döndür, tekrar ben dünyaya gideyim; orada senin yolunda on defa daha öleyim, on kere daha şehid olayım!” der.

(Limâ yerâ min fadli’ş-şehâdeti) Şehidliğin faziletini gördüğünden dolayı böyle söyler. (Et-Tergîb, Şehâdet: 2)

 

Muhterem kardeşlerim! Burada kısaca bir kaçcümle söyleyeyim. Peygamber SAS buyuruyor ki:

“—Sizin üzerinize başka ümmetler, yemeklere yemek yiyenlerin üşüştüğü gibi üşüşecekler.”

Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz’e buyuruyor ki sahabe-i kirâm:

“—Yâ Rasûlallah! O zaman bizim adedimiz mi az olacak?” (E kılletin binâ rasûla’llah) “Adedimiz az olduğundan mı bizim üstümüze çullanabilecekler? Ne haddine kâfirin bizim üstümüze çullanması?.. Sayımız mı az olacak?”

(Bel entüm kesîr) “Hayır, bilakis o zaman çok olacaksınız; (kekıtàis-seyl) ama selin üstündeki çör çöp gibi olacaksınız. Eski ümmetlerin iki büyük hastalığı sizi tutmuş olacak. O iki hastalık şunlardır:

1. (Hubbü’d-dünyâ.)

2. (Kerâhiyetü’l-mevt)

Birisi dünyayı sevmek, ikincisi ölümden korkmak.”

Demek ki, bu hadis-i şerîften de anlaşılıyor ki, muhterem kardeşlerim, bu dünyanın fanî lezzetlerine aldanp da hak yoldan dönmeyeceğiz!.. Bu dünyayı sevip, bu dünyaya bağlanıp ahireti unutmayacağız!..   Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin yolunda canımızı vermeyi ganimet bileceğiz. “Yâ Rabbi sen bizi said olarak yaşat; şehid olarak ahiretine göçmeyi nasib eyle!” diye Allah-u Teàlâ Hazretleri’nden dâimâ şehidliği temenni ederek, böyle bir duygu içinde olacağız.

Eğer bu dünyayı seversek, eğer bu dünya hayatına tırnaklarımızı geçirip sımsıkı bir şekilde sarılırsak, iyi müslüman olamayız. Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin yolunda malından, canından geçici insanlar olabilmemiz lâzım!.. İyi müslüman olmanın ölçüsü bu... Maaşımızdan geçemiyoruz, malımızdan geçemiyoruz. Ufak tefek, küçük tehlikelere hemen pabuçbırakıyoruz. Daha başka şeyler... Onun üzerine bakın müslümanlık ne kadar zayıfladı, ne kadar acı durumlara düşüyor.

 

Bugün gene Osmanlı Tarihi’nin eski sayfalarını karıştırdım da, yüreğim kan doldu. Dedelerimiz ne kadar sıkıntılar çekmişler, oralarda din-i mübîn-i İslâm’ı yaymak için... Sonra ne hale düşmüşüz. “Eskiyi bilmeyen istikbalde ne yapacağını bilmez!” diyor, kitabın başında öyle yazmış. Eskiyi öğrenelim. Ecdadımızın ne olduğunu, ne yaptığını, ne uğurda yaşayıp öldüğünü bilelim ki, bundan sonra ona hayatımızı çizgisini çizip, ona göre hareket edelim!.. Hasılı, ölümü sevmeyi, şehidliği istemeyi kendimize alıştıralım!..

 

Gelelim hadis-i şerîfin öteki tarafına... İlk hadis-i şerîfe, Enes ibn-i Mâlik RA’ın hadisine:

 

(Ve yü’tâ bi’r-raculi min ehli’n-nâr, feyekùlu’llàhu lehû) “Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin huzuruna bu sefer cehennem ehlinden bir kişi getirilir ve kendisine Allah-u Teàlâ Hazretleri buyurur  ki:

(Ye’bni adem, keyfe vecedte menzileke?) “Ey Ademoğlu! Sen konağını nasıl buldun?.. Seni cehenneme soktum; kabahatinden, suçundan, isyanından, dünyada imansızlığından dolayı azab diyarına, azab yurduna soktum; nasıl buldun orayı?..”

(Feyekùlü: rab, şerre menzilin) “Yâ Rabbi, konakların en fenası, tarif edilmeyecek kadar kötüsü... Azabların her çeşidi orada toplanmış.”

(Feyekùlü lehû: E teftedî lev kâne leke mil’e’l-ardı zeheben) “Yeryüzünün içini böyle altın doldursalar, o kadar fazla miktarda altını, fidye olsun diye verip de, bu cehennemden kurtulmayı ister misin?”

(Feyekùlü) Bunun üzerine o kul der ki: (Ey rab, neam) “Evet yâ Rabbi, ne olsa vereyim de, tek şu cehennemden kurtulayım diye düşünürüm. İsterim yâni, dünya dolusu altını vermeyi isterim.” diye cevap verir.

Bunun üzerine kendisine buyrulur ki: (Kezebte) “Yalan söyledin yalancı, (kad seeltüke eyseru min zâlike felem tef’al) ben senden bunların çok daha az istemiştim, dünya dolusu altın istemedim senden; sen onu bile yapmadın! (Feyureddü ile’n-nâr) O kişi yine tekrar cehenneme gönderilir, atılır.”

 

Şimdi kardeşlerim, bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri bizden, bizim tâkatımızın üstünde, yapamayacağımız bir şey istemiş değil. Bizim bu dünyada, Allah-u Teàlâ Hazretleri tarafından emredilip de yapmamız gereken şeyler, son derece kolay şeyler... Bunları yapmayıp, gafletle ömür geçirip, huzur-u ilâhîde mahcub olursak, rûz-i mahşerde hesaptan sonra pişmanlık duyarsak, hiç kıymeti yok...  Çünkü;

 

(Şerrü’n-nedâmeti yevme’l-kıyâmeh) “Pişmanlıkların en fenası, kıyamet günündeki pişmanlıktır.”

Mâdem böyle bir güzel tevbe mevsimi gelmiş, mâdem bir mânevî baharın hoş rüzgarları esmeğe başlamış; Allah’ın lütf u keremine güvenelim, biraz nefsimizi zabt u rabt altına alalım, nefsani isteklerimizden, hazlarımızdan fedâkârlık yapalım, Mevlâ’nın yoluna dönelim!.. Allah-u Teàlâ Hazretleri kendisine dönene teveccüh eder. Kendisine bir karış gelene, bir adım yaklaşır; ihsanını, ikramını ihsan eder.

Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin yoluna girelim; bir daha eski yola dönmemek üzere, o tarzda bundan sonraki ömrümüzü, inşâallah Mevlâmızın yolunda geçirmeğe çalışalım!..

 

d. İnsanların İslâm’dan Uzaklaşması

 

Muhterem kardeşlerim! Muaz ibn-i Cebel RA’ın rivayet ettiğine göre, Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki:

 

RE: 301/4 (Seye’tî ale’n-nâsi zamânün lâ yebkà mine’l-kur’âni illâ resmühû) “İnsanların üzerine bir zaman gelecek ki, Kur’an-ı Kerim’in sadece yazısı kalacak. (Ve lâ mine’l-islâmi ille’smühû) İslam’ın da sadece ismi kalacak. (Yetesemmevne bihi) İnsanlar biz müslümanız, müslümanız diye isimlenecek ama, isimden öteye başka bir şey yok... (Ve hüm eb’adü’n-nâsü minhü) Halbuki onlar İslâm’dan kat kat uzakta olacaklar.”

(Mesâcidehüm àmüratün harâbün mine’l-hedy) “Mescidleri süslü nakışlı olacak, fakat hidayet bakımından harab olacak. (Fukahâü zâlike’z-zemânü şerru fukahâi tahte zıllü’s-semâ’) O zamanın güya din alimleri, semânın gölgesi altındaki alimlerin en şerlileri olacak. (Minhüm haracetü’l-fitnetü ve ileyhim teùd) Fitne onlardan başlar ve yine onlara döner gelir.” buyuruyor Peygamber SAS Efendimiz.

Kur’an-ı Kerim’in sadece yazısıyla meşgul olmayalım; ahkâmı ile àmil olalım!.. üzerimizde İslâm’ın sadece ismi kalmış olmasın; has, halis müslüman olarak Cenâb-ı Mevlâ’nın yolunda, ona hàlisàne kulluk ederek, iyi müslüman, has müslüman olarak, halis müslümanlar olarak ruhumuzu teslim edelim!..

 

(Felâ temûtünne illâ ve entüm müslimûn) [O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz!] (Bakara: 132)

Allah-u Teàlâ Hazretleri tevfîkını dâimâ refîk eylesin... Yolunda dâim, zikrinde kàim eylesin... Bu ayı, ona hakîkî dönüşümüze bir sağlam vesîle eylesin... 

 

e. Hatm-i Hàcegân ve Dua

 

Fâtiha-i şerife mea’l-besmele-i şerif...

............................

üçer salevât-ı şerife...

............................

İkişer Elem neşrah leke mea’l-besmele...

............................

Onbeş İhlâs-ı Şerif mea’l-besmele...

............................

Fâtiha-i Şerife mea’l-besmele...

............................

üçer salevât-ı şerife...

............................

Fa’lem ennehû: “Lâ ilâhe illa’llàh” (9 defa)

ilâhe illa’llàhü’l-melikü’l-hakku’l-mübîn, muhammedün rasûlü’llàhi sàdıku’l-va’dü’l-emîn. Fesalli ve sellimû aleyhi tekûnû mine’l-fâizîn.

Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... Muhammedini’n-nebiyyi’l-ümmiyyi ve alâ... Aaalihiii, ve sahbihiii, ve sellim... (2 defa)

Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... Muhammedini’llezî câe bi’l-hakkı’l-mübîn... Ve erseltehû rahmeten li’l-àlemîn...

Ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn.

 

[Hatmin İhlâsları vs. okunduktan sonra:]

 

Sübhàne rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhâb!..

El-hamdü lillâhi hakka hamdih, nahmedühû bi-cemîi mehàmidih... Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ hayri halkıhî seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn... Ve men tebiahû bi ihsânin ilâ yevmi’d-dîn...

Allàhümme yâ rabbenâ, tekabbel minnâ inneke ente’s-semîu’l-alîm... Ve tüb aleynâ mevlânâ inneke ente’t-tevvâbü’r-rahîm... Ve’hdinâ ve veffiknâ ile’l-hakki ve ile’n-necâti ve ilâ tarîkın müstakîm... Bi-hürmeti hatemâti’-kur’âni’l-azîm... Ve bi hürmeti hatm-i hâcegâni’ş-şerîf...

Allàhümme ic’ali’l-kur’âne lenâ fi’d-dünyâ karînâ, ve fi’l-kabri mûnisâ, ve fi’l-kıyâmeti şefîâ, ve ale’s-sırâti  nûrâ, ve ile’n-nâri sitren ve hicâbâ, ve ile’l-hayrâti küllihâ delîlen ve imâmâ...

Allàhümme etbi’nâ ahkâme’l-kur’ani’l-kerîm... Allàhümme bi’l-hakki enzelte’l-kur’ane’l-kerim, ve bi’l-hakki nezel... Allahümme azzım rağbetenâ fîh, ve’c’alhü nûren li-ebsàrinâ, ve şifâen li-sudûrinâ... Allàhümme zeyyin bihî elsinetinâ, ve cemmil bihî vücûhenâ, ve kavvi bihî ecsâdenâ, ve àfi bihî ebdânenâ, ve’şfi bihî merdànâ, ve’rham bihî mevtânâ, ve ahsin bihî âkıbetenâ fi’l-umûri küllihâ, ve ecirnâ min hizyi’d-dünyâ ve azâbi’l-âhireh... Ve edhilne’l-cennete bi-şefâati’l-kur’âni’l-azîm...

Allàhümme’rzuknâ bi-külli harfin mine’l-kur’âni halâveh... Ve bi-külli kelimetin kerâmeh... Ve bi-külli sûretin saàdeh... Ve bi-külli cüz’in cezâeh...

Allàhümme belliğ ve evsil misle sevâbi mâ kara’nâhu ve nûra men televnâhu bağde’l-kabûli minnâ bi’l-fadli ve’l-ihsân, hediyyeten vâsıleten ilâ rûhi seyyidinâ muhammedeni’l-mustafâ... Ve ilâ ervâhi âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin zevi’s-sıdkı ve’l-vefâ...

Ve ilâ ervâhi sâiri’l-enbiyâi ve’l-mürselîn... Ve cemîi’l-evliyâi ve’l-etkıyâi ve’s-sàlihîne ve’l-mukarrabîn... Ve ilâ ervâhi cemîi emvâtina...

 

Allàhümme yâ Rabbenâ, yâ Rabbe’l-âlemîn, yâ Rabbe’l-âlemîn!.. Şu Regàib Gecesini hakkımızda mübarek eyle... Feyzinden cümlemizi feyizmend eyle...

Hatim sahipleri hatimleri ne niyetlerle okudularsa o niyetlerine vâsıl eyle... Kabulünden hasıl olan ücûr u mesûbâtı cümle geçmişlerimizin ruhuna; başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, cümle sâdât ve meşayih-i turûk-u aliyyemizin ervâhına, cümle evliyâullahın ervâhına, Ebû Bekr-i Sıddîk ve Alliyy-i Murtazâ ve sair sahabe ve Aşere-i Mübeşşere’den müteselsilen üstadlarımıza ve hâssaten hocamız Muhammed Zahid-i Bursevî Hazretleri’nin ruhuna, silsilemiz mensublarına ve uzaktan yakından şu meclise cem olmuş kardeşlerimizin ve sâir ihvanımızın ahirete intikal eylemiş olan cümle geçmişlerinin, sevdiklerinin ruhlarına ayrı ayrı hediye eyledik, vasıl eyle yâ Rabbi...

Rabbi, cümlesinin kabirlerini pür nûr eyle... Şu hediyye-i Kur’âniyyelerimizden cümlesinin ruhlarının haberdâr ve merûr eyle... Yâ Rabbi, bizim ve onların derecelerin a’lâ eyle...

 

Rabbi, ümmet-i Muhammed’e umûmen rahmeyle, rahmet eyle... Yâ Rabbi, müslümanları kâfirlere karşı mansur ve muzaffer eyle... Yâ Rabbi, beldelerimizi her çeşit afetlerden, felâketlerden, musibetlerden, şerlerden, düşmanlardan hıfzeyle...

Rabbi, müslümanların gönüllerini birbirleriyle te’lif eyle!..  Yâ Rabbi, zalimlerin şerrinden cümlemizi halâs eyle!.. Yâ Rabbi, dünyanın ve ahiretin bildiğimiz bilmediğimiz hayırlarına cümlemizi nâil eyle!.. Dünya ve ahiretin bildiğimiz bilmediğimiz her türlü şerrinden, kötülüğünden bizleri halâs eyle...

Rabbi, bizleri lütfunla, kereminle islah eyle!.. Rüşdümüzü itmâm eyle... Bilmediklerimizi ta’lîm eyle... Hakkı hak görüp ona tâbî olmamızı nasib eyle... Bâtılı bâtıl görüp ondan uzak durmayı nasib eyle... Zikrinde, şükründe, hüsn-ü ibadetinde bize yardım eyle... Rızana uygun ömür sürmeyi nasib eyle... Dâimâ sevdiğin, râzı olduğun amellerle meşgul olmayı nasib eyle...

 

Rabbi, senin hasımlarına, düşmanlarına bizleri dost eyleme!.. Yâ Rabbi, senin velî kullarını, sevdiğin kullarını sevmeyi nasib eyle!.. Onların muhabbetini, sevgisini bizlere nasib eyle...

Rabbi, sevdiklerimizi, evlatlarımızı, zürriyetlerimizi de salih kimseler eyle!.. Nesillerimizden sevmediğin kullar getirme... Yâ Rabbi, kıyamete kadar nesillerimizi, zürriyetlerimizi sàlih, mü’min, kâmil kimseler eyle... Onları güzel bir şekilde yetiştirmeyi, onlara karşı mes’uliyetlerimizi hakkıyla ifâ etmeyi nasib eyle... Her çoban sürüsünden mes’uldür. Yâ Rabbi, bizim vazifelerimizi güzel yapmak suretiyle boyunlarımızdan bu mes’uliyetleri atmayı, kaldırmayı nasib eyle... Azabına ikàbına uğratma...

 

Son nefeste cümlemize o kelime-i tayyibe-i münciye ki buyrun: “Eşhedü en lâ ilâhe illa’llàh, ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühû...” diyerek, imân-ı kâmil ile göçmeyi nasib eyle...

Kabirlerimizi cennet bahçeleri eyle... Cehennem çukurları eyleme... Yâ Rabbi, cennetine ilk girenlerle dahil eyle... Cehennemden âzâd ettiğin bahtiyârlardan eyle... Yâ Rabbi, cemâl-i Rasûlüllah’la cümlemizi müşerref eyle... Peygamber SAS’e komşu eyle... Onun kevserinden doya doya nûş etmeyi nasib eyle...

Rabbi, ayın ondördünü seyreder gibi cemâl-i bâ-kemâlini gören cennet ehlindeki bahtiyarların arasına, biz àciz naçizleri lütfunla, kereminle kabul eyle... 

Bi-hürmeti esmâike’l-hüsnâ ve rasûlike’l-müctebâ, ve bi-hürmeti hatemâti’l-kur’âni’l-azîm, ve bi-hürmeti hatmi hâcegâni’ş-şerîf, ve bi hürmeti leyleti’r-ragàib, ve bi-hürmeti leyleti’l-cumuah, ve bi-hürmeti’l-kur’âni’l-azîm, ve bi-hürmeti esrâri sûreti’l-fâtihah!..

............................

 

Bu geceyi tesbihlerle, namazlarla ihyâ edin! Tesbih namazı kılarsanız; Peygamber Efendimiz’in sahih hadislerde tavsiye ettiği bir namazdır. Ecri, sevabı çoktur. Böyle cuma gecelerinde kılınması hoş olur. Bu Regàib Gecesinde de hâkezâ...

Evlerinize vardığınız zaman, çoluk çocuğunuza da bu gecenin ehemmiyetini duyurun! Ellerinize tesbihleri alın, Kur’an-ı Kerimleri alın! Tesbih çekin, salât ü selâm getirin Peygamber Efendimiz’e... Cuma gününde salât ü selâm getirmenin ecr ü sevabı çoktur. Melekler derhal o salât ü selâmı Peygamber Efendimiz’e vâsıl ederler ve isminizle sizi ona haber verirler. O da nurdan bir deftere sizin isminizi kaydeder.

Kur’an-ı Kerimlerle, salât ü selâmlarla, nafile ibadetlerle, namazlarla meşgul olun! Bu gecenizi gàfil geçirmemeğe gayret edin!.. Çünkü bu gece Mevlâmızın lütf u keremi kulların üzerine çok fazladır; ondan istifade edersiniz.

Biz burada kalan kardeşlerimizle, inşâallah tesbih namazını kılacağız. Biraz da tesbih çeker, zikrullah ile meşgul oluruz, ilâhîler okuruz. Ondan sonra herkes dağılır.

 

Prof. Dr. M. Esad Coşan Rh.A

 

11. 04. 1984 - Özelif / ANKARA

 

Dervişân