ALİMİN SOHBETİNİ DİNLEMEK
Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Rh.A
RE. 227/3 (El-kàssu yentazırul-la'nete vel-müstemiu yentazirur-rahmete, vet-tâciru yentazirur-rizka, vel-muhtekiru yentazirul-la'nete, ven-nâhıyetü ve men havlehâ minimreetin müctemiatin aleyhinne, la'netullàhi vel-melâiketi ven-nâsi ecmaîn.)
Hatîb-i Bağdâdî, Taberânî Abdullah ibn-i Amr, Abdullah ibn-i Ömer ve Abdullah ibn-i Abbas'tan rivayet etmişler. Yâni üç Abdullah'tan, --rıdvânullàhi aleyhim ecmaîn-- ashabın meşhur alimlerinden üçünün ittifakıyla rivayet edilen bir hadis-i şerif.
Şimdi din namına kürsüye çıkan her insan bir şeyler konuşur. Ne konuşması lâzım?.. Allah'ın ayetini anlatması lâzım! Rasûlüllah'ın hadis-i şerifini öğretmesi lâzım! Onlardan çıkan dinin ahkâmını öğretmesi lâzım, ciddî olması lâzım!.. Ciddî ciddî bunları anlatırsa, alimdir, ameli makbuldür, ecri büyüktür.
Ama kimisi de o kürsüye çıkar da, hikâye, masal okursa; yâni ilmî değeri olmayan şeyleri söylerse... Bunlara kàss derler; yâni kısas okuyanlar, kıssalar söyleyenler. Bunlar çok büyük vebal altındadır. Çünkü, (vel-müstemiu yentazirur-rahmeh) dinleyen onu iyi niyetle dinliyor, Allah'ın rahmetine tàlib, Allah'ın rahmetine ermek için dinliyor. Muhtemeldir ki o niyetine göre Allah onları, iyi niyetle dinleyenleri rahmetine erdirir ama, (elkàssu yentazirul-la'neh) "Kıssacılar Allah'ın lânetine uğrayacaklar, beklesinler, gelecek!" demek o.
Onun için dinde sahih söz söylemek, kürsüde doğruyu söylemek çok önemlidir. Alimin terlemesi lâzım, araştırması lâzım, incelemesi lâzım! Ağzından inci gibi sahih sözler çıkması lâzım, sahte sözler çıkmaması lâzım!.. Mücevher nerde, mücevhere benzeyen değersiz inci boncuk nerde?.. Üstündeki yaldızları dökülüverince, at kenara gitsin. Mücevher gibi olur mu?..
Böyle hikâyeciler, Allah'ın lânetine uğrayacaklar, beklesinler, lânete muntazırdır onlar. Dinleyenler de rahmete muntazırdır, çünkü onlar iyi niyetle dinliyorlar. Ama tabii, dinleyen de kimi dinleyeceğini bilmeli, kime kulak vereceğini soruşturmalı, öğrenmeli! Çünkü bazıları işte böyle o kıssa okuyan hikâyeciler, masalcılar cinsinden ise, o zaman yanlış şeyler öğrenir ve yanlış yola gider.
Onun için ne yapmak lâzım?.. Alim insanın, müttakî insanın sohbetini dinlemek lâzım! Zâten insan müttakî olmazsa, İslâm'a alimlik sıfatı ona verilmiyor. Allah'tan korkmadığı için, kendisini cehenneme düşürecek bir durumdan kurtaramadığı için, alim sayılmıyor. Alim sayılması için müttakî, muhlis olması, hakkı söylemesi, hakkın sevdiği cinsten bilgileri bilip söylemesi lâzım!
Öyle olmayınca, böyle kimseleri dinlememek lâzım! Yâni araştırmak lâzım! İnsan hani bir şeyi alacağı zaman, biraz da fazla pahalı bir şeyse, soruşturuyor, iyisini almağa çalışıyor, aldanmamağa çalışıyor. Bilgide de aldanmamak için sahihini, sağlamını almağa çalışması lâzım! Sağlam, dürüst, makbul, mübarek alimlerin sözünü dinlemesi lâzım!
Alim geçinen şahıs, kendisi hem dàl oluyor, dalâlette oluyor; hem mudıl oluyor, başkalarını dalâlete sürüklüyor, çekip uçuruma yuvarlıyor. Dost acı söyler, düşman güldürür. Düşmanın tatlı sözüne aldanılır mı?.. O öyle söylediyse, Kur'an-ı Kerim'den göstersin delili... Bakalım Kur'an-ı Kerim'de onun öyle olduğuna dair bir şey var mı?.. Yok...
Ölçekleri var... Bunların ölçekleri Kur'an-ı Kerim'dedir, hadis-i şeriftedir. Onları okuduğu zaman insan eğriyi, doğruyu ayırt eder. Hazret-i Ali Efendimiz'in bir sözünü çok seviyorum. Diyor ki:
(İ'rifil-hakka ta'rif ehlehû) "Hakkın ne olduğunu öğren, o zaman kimin hak ehli olduğunu anlarsın! Yoksa adamlara bakıp da, adamları sevip de, şu adamın peşinden gideyim deme! İlkönce hakkın ne olduğunu öğren, hakkı bil; o zaman kimin haktan yana, hakkı söyleyen insan olduğunu bilirsin."
Hakkı bilmek lâzım önce...
Günde beş vakit namaz kılmak, insanı günde beş defa hizaya getiriyor; tertemiz temizliyor, günahlardan çekip çeviriyor. Allah-u Teàlâ Hazretleri ne kadar güzel zamanlarda emretmiş: Sabah namazını evde kılarsın. Öğle namazını öğle tatilinde kılarsın. İkindiyi yolda kılarsın. Akşamı evine varınca kılarsın. Geceleyin de yatarken, zâten batılılar da, "Yıkan, dişini fırçala!" demiyor mu?.. İşte abdestini alırsın, namazını kılarsın, öyle yatarsın.
--İslâm sabahleyin yıkanmayı [abdest almayı] emrediyor, fenâ mı?..
--Tamam, fenâ değil, batılılar da öyle diyor.
--Yatsı namazı?..
--O da tamam, batılılar yatarken diş fırçalıyorlar filân.
--Akşam?..
--Akşam da yemekten sonra ellerini yıkıyorlar, tamam, ona da pekiyi.
--Pekiyi öğlen?..
--Öğlen de ellerini yıkıyorlar, ona da pekiyi.
--Yâni senin itirazın bir ikindiye mi?..
İslâm çok güzel, güzelliğini anlayanlara ne mutlu!..
(Vet-tâciru yentazirur-rızk) "Ticaret yapan; Allah rızık verecek ona, hayırlı kazanç verecek, beklesin. Allah'ın rızkına mazhar olacaktır. (Vel-muhtekiru yentazirul-la'neh) Halkın ihtiyacı olan gıda maddelerini ve sâireleri depo edip, 'Sıkıntılı zamanda pahalı satarım!' deyip ihtikâr yapan da, Allah'ın lânetine uğrayacaktır. Onun gelmesini beklesin, geliyor, yolda..." demek yâni.
Ticaret güzel, ticareti medhediyor. İhtikârı, muhtekirliği, yâni öyle mal depo edip de, fahiş fiyatla satmayı, halkın ihtiyacı olan şeyden halkı sömürmeyi yasaklıyor dinimiz.
(Ven-nâhıyetü) "Ölü için ağıt okuyucu, yüz yırtıcı, rol icabı ağlayıcı kadın. Nevha, feryad ü figan edip, saç baş yolup, ah vah edip, ağıtlar söyleyip, ölü için yalancıktan, para ile ağlama vazifesi yapan kadın. Bu işi meslek edinmiş kadınlar, ölü ağıtçıları... (Ve men havlehâ minimreetin müctemiatin , la'netullàhi vel-melâiketi ven-nâsi ecmaîn.)
Toplanmış olan kadınlardan, onun etrafında onun gibi ağlayıp zırlayıp, ölüye teessürlerini dile getirmek için, Allah'ın sevmediği bir şekilde, şamata yaparak, saç baş yolarak, göğüs bağır açıp yırtarak, yerlere yatarak, böyle ağlamak olmaz. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın takdirine de saygı bir tarzda hareket etmek lâzım!
(Aleyhinne) "Böyle yapanların, bu rolcülerin üzerine..." Candan değil de, çağırıyorlar:
"--Bizim ölümüz var, biz iyi ağlayamıyoruz. Sen bu işi bizim namımıza yapıver!"
"--Ne kadar para?.."
"--Şu kadar para..." diyorlar.
"Bunların üzerine, (la'netullàhi vel-melâiketi ven-nâsi ecmaîn) Allah'ın lâneti vardır, meleklerin lâneti vardır, bütün insanların lâneti vardır. Allah'ın lânetine uğrarlar veya olsun mânâsına beddua da olabilir bu cümle. Dua mânasına da olabilir, haber vermek mânâsına da olabilir. Lânete uğrarlar demek de olur, "Böyle yapmasınlar! Yaparlarsa, Allah'ın lânetine, meleklerine lânetine, insanların lânetine uğrasınlar!" diye beddua da olabilir.
Peygamber Efendimiz kimseye beddua etmek, lhanet etmek adetinde değildi. O bakımdan bu cümle, "Aman ha, böyle yapmasınlar, sonra Allah lânet eder, melekler lânet eder, insanlar lânet eder." diye ihbarî olmalı.
Demek ki, bu hadis-i şeriften anladığımız: Eğer dinimizi öğretecek kimseler isek, hoca, vâiz, müftü cinsinden; o zaman sahih hadislerden, Kur'an-ı Kerim'in sahih tefsirlerinden, ciddî, doğru bilgileri halka vermeliyiz. Öyle palavra, hikâye, uydurma şeylerle insanları yanlış bilgilendirmemeliyiz. Dinleyen, Allah'ın rahmetine erer, konuşmacılar Allah'ın lânetine uğrar.
Ticaret yapmak iyidir. Helâl yoldan, ciddî, namuslu, dürüst ticaret yapmak lâzım! Allah onun rızkını verir, kazancını verir. Ama ihtikâr yapmak doğru değildir. İhtikâr yapan lânete uğrar.
Ölü için böyle rol icabı, feryâd ü figanlı ağıt, Allah'ın sevmediği bir şey. Çünkü ölüm Allah'ın takdiri, herkes ölecek. Ölümü böyle bu kadar protestolu, isyanlı karşılamak doğru değil, Allah'ın sevmediği bir şey. Çünkü, "Hastalanan kimse kendisini ziyaret edenlere şikâyet ederse, 'Mahvoldum, bu hastalıklar da hep beni bulur. Bu hastalık beni öldürdü, bitirdi.' derse, Allah'ı şikâyet etmiş olur." buyruluyor. Çünkü o hastalığı Allah veriyor.
"Başına gelen olaydan dolayı sabırsızlık gösteren, Allah'ın kaderine razı olmayan, Allah'a itiraz etmiş olur." diye hadis-i şeriflerde bildiriliyor. "Ölüm de Allah'ın emridir. Ölene Allah rahmet eylesin, kalanlara sabr-ı cemîl versin... Ölüye faydalı ne yapabiliriz kardeşim?" diye oturmalı, Kur'anlar okunmalı, tesbihler çekilmeli, sevapları o sevap bekleyen ölüye bağışlanmalı!.. Öyle Allah'ın, Rasûlüllah'ın sevmediği, yasakladığı yanlış merasimler örfümüzde, adetimizde varsa, çıkmalı!
Türkiye'de ben biliyorum, bazı yörelerde bu adet vardır. Onlara doğru olmadığını bildirmek lâzım! Bu hadis-i şerifleri duyunca, biraz daha ağırbaşlı olmalı!..
Ölü de rahatsız olur. Ölen arkasından öyle saç-baş yolup feryad ü figan bağıran çağıranların sesinden ölü de muazzeb olur, müteezzî olur, ezâlanır, üzülür. Dua edilirse, Kur'an okunursa, ruhuna Fâtihalar, sevaplı şeyler gönderilirse, tesbihat, tehlîlât gönderilirse, daha çok memnun olur.
Demek ki görüyorsunuz, hadis-i şerifleri okuyacağız, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini okuyacağız, dinimizi doğru öğreneceğiz, doğru uygulayacağız. Yanlış adetler dedelerden, eski köklerden, eski medeniyetlerden, komşu milletlerden bulaşmış olabilir. Onları ayıklamalıyız, her işin doğrusunu yapmalıyız. Her şey tertemiz, som altın gibi hàlis muhlis olmalı!..
Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi güzel müslüman olmağa muvaffak eylesin... Güzel ömür sürüp, huzuruna sevdiği kulu olarak varalım!.. Arkamızda da ümmet-i Muhammed'in faydalandığı eserler bırakmayı nasîb etsin... Hayrât ü hasenât sahibi eylesin Allah cümlemizi... Allah hepinizden razı olsun...
Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Rh.A
18. 02. 2000 - AVUSTRALYA