ÇOCUKLARLA BAŞBAŞA

Prof. Dr. Mahmud Esad COŞAN Rh.A

EN BÜYÜK AMAÇ

Hayal kurmak serbest değil mi? Gelin biz de gözümüzü yumup düşünelim, nasıl bir yer istediğimizi:

"Son derece temiz, çok bakımlı, şahane bir sayfiye şehri; yalçın kayalı, yemyeşil ormanlı, heybetli bir dağın manzaralı yamaçlarından da deniz sahiline kadar uzanmış, ortasından billur gibi bir dere, çağlayanlardan atlayarak, yer yer genişleyip göllenerek şarıl şarıl akıp, aşağıda çakıl taşları sayılabilecek kadar berrak denize deltalar yaparak karışıyor.

Şehrin bakımlı köşkleri, şirin evleri, rengârenk çiçekli bahçelerin, çeşitli meyva ve süs ağaçlarının yeşillikleri arasına gömülmüş. Dallarda kuşlar cıvıldaşıyor, kırlarda kelebekler uçuşuyor, arılar vızıl vızıl bal topluyor, türlü çiçeklerin nefis kokuları insanı mest ediyor. Olgun meyvaların bolluğundan dallar yerlere eğilmiş. Dağdan denize denizden dağa daima ılık ve serin rüzgârlar esmekte, güneş masmavi gökyüzünde ışıl ışıl parıldamakta...

Şehrin ahalisi son derece iyi ve olgun insanlar; küçük büyük herkes birbirine kibarca davranıyor, sevgi ve saygı gösteriyor. Çocuklar arsız ve huysuz, mızmız ve şımarık değil; son derece de terbiyeli ve cana yakın, aralarına kavga ve çekişme olmuyor; çünkü karşısındakini seviyor, hakkında saygı besliyorlar. Anne ve babalar sakin ve anlayışlı, ak saçlı tonton dedeler ve başörtülü nurlu nineler tatlı ve sevimli. Herkes temiz, sade ve güzel giyinmiş. Taşkınlık, görgüsüzlük, ayyaşlık, çıplaklık, sarkıntılık, sataşma, çatışma, hırsızlık, kumar, rezalet yok.

Dükkanlar son derece çeşitli, şaşılacak kadar ucuz ve kaliteli mal satıyor; gürültülü, bağırma, aldatma, kandırma yok. Hele oyuncak mağazalarında dünyanın her yerinden gelme değerli oyuncaklar, uçurtmalar, uzaktan komutalı uçaklar, bisikletler, otomatik balık oltaları, deniz kayakları, şişirme botları, sualtı dalma araç ve gereçleri, çeşitli spor ve oyun malzemeleri ne kadar bol ve çekici.

Satılan gıda maddeleri yüzde yüz sıhhî, hâlis ve temiz; taptaze, yemyeşil sebzeler olgun ve tatlı meyvalar, şahane tatlılar, mükemmel dondurmalar, vitaminli meyva suları, taze bademler, sütlü cevizler, çıtır çıtır salatalıklar; iri, kokulu muzlar, kocaman ananaslar, sıcacık kuru yemişler ve daha nice hoş yiyecekler... Şehrin içinde ve çevresinde büyük yeşil sahalar, dinlenme parkları, nadir bitki ve çiçeklerin sergilendiği bahçeler, havuzlar yapılmış; kıvrım kıvrım uzayan adacıklar, körfezli sùni göllerde ördekler, kazlar, kuğular, pelikanlar yüzüyor; salkım söğütler dallarını sulara sarkıtmış; nilüferler su sathına yayılmış, altlarında kırmızı balıklar görünüyor. Küçük kayık ve yelkenliler göl ortasında nazlı nazlı geziniyor. Kenarda yemyeşil, güneşli çayırlar, öbek öbek, gölgeli ağaç korucukları ile yanyana. Yol, göl ve çayır kenarları kameriyeler, setler, balkoncuklar, teraslar... rahat oturma yeri ve banklarla donatılmış.

Çocuk bahçelerinde her yaş için çeşitli imkânlar hazırlanmış, salıncaklar, atlıkarıncalar, dönme dolaplar, kaymalar, tırmanmalar, kulecikler, tahterevalliler, kum havuzları, oyuncak trenler, füzeler, suni tepecikler, mağaracıklar, köprücükler... son derece ilginç. Daha büyükler için yeşil çimli oyun ve spor sahaları, yarış pistleri, yüzme havuzları, kamplar yapılmış. İsteyen buralarda eğleniyor. İsteyen dağlara gidiyor, isteyen denize koşuyor..."

Bu harika tatil şehrine sizi, okuldaki terbiyeniz, çalışkanlığınız ve üstün başarınız dolayısıyla dâvet etseler, ödül olarak cebinize büyük miktarda para verseler; üstelik "neyi istersen çekinmeden alabilir, neyi istersen serbestçe yapabilirsin, biz karşılarız" diye sınırsız özgürlük de tanısalar ne kadar sevinirsiniz değil mi? Bir de yanınızda anne baba ve kardeşleriniz, sevdiğiniz dost ve candan arkadaşlarınız olsa, kim bilir ne kadar mutlu olursunuz!

Sevgili çocuklar!

Bu dünyada bu kadar güzel bir tatil şehri zor bulunur ama, ahirette bundan kat kat daha güzelleri vardır. Allah orada, gözlerin hiç görmediği, kulakların hiç duymadığı, masallarda bile olmayan, aklahayale sığmayan nice nice güzellikleri cennette toplamış ve cennetini de mümin kullarına vaad eylemiştir. Dünyadaki yaşamımız bir uzun okul ve imtihan devresi gibidir. Yüce Allah bizi görüyor ve melekleri her yaptığımız işi amel defterimize kayd ediyor. Ebedi mutluluğa ermek için bu imtihanı mutlaka kazanmalıyız. O halde:

Hayatta en büyük hedefimiz Allah'ın sevgisine ve rızasına ermek ve cenneti kazanmak için var gücümüzle çalışmak olmalıdır.

 

SÜSLÜ KÖŞKLER VE BAHÇELER

Sevgili Peygamberimiz SAS bir hadis-i şeriflerinde, "Cennetin bedeli Lâ ilâhe illâllah sözüdür" buyurmuştur. Ne kadar güzel bir müjde değil mi? Yüce Rabbimiz ne kadar cömert; bir küçücük sözcüğe ne kadar büyük mükâfat veriyor! Uçsuz bucaksız bahçeler; şırıl şırıl ırmaklar, yetmiş bin odalı köşkler, altınlar, gümüşler, inciler, mercanlar, ipekler, atlaslar, huriler, hizmetliler, meyvalar, meşrubatlar, dostlar ve sevgililer, ulu yüce kişiler ile sohbetler... bir kelime-i şehadet veya kelime-i tevhid ile kazanılıveriyor.

Buna karşılık Kur'an-ı Kerim ayetleriyle çok iyi biliyoruz ki kâfirler ve müşrikler asla bağışlanmayacak ve o güzelim Cennetlere kat'iyyen sokulmayacak. Çünkü onlar kendilerini yaratan, yaşatan, besleyen, büyüten, çeşitli nimetlere ve imkânlara kavuşturan Rablarını doğru düzgün tanıyamamış, isyan etmiş, karşı gelmiş, kâfir olmuşlar, şaşırmış ve sapıtmışlardır. Ne kadar ayıp, ne kadar günah!

Cennete ancak Allah'ın inançlı kulları girebilecek.

Demek oluyor ki Allah'ın varlığını ve birliğini simgeleyen Lâ ilâhe illâllah (ya da eşhedü en lâ ilâhe illâllah) sözü sanki cennetin anahtarı gibidir; cennetin kapısı mü'minlere onunla açılır, üzerine rahmet nurları onunla saçılır.

Bir başka deyişle bu kelime-i tevhid, yani Lâ ilâhe illâllah kutsal sözü, İslâm'ın binasının tastamam olabilmesi için hem çatı, hem de duvarları olmalıdır. Diğer ibadetler, zikirler, tesbihler, iyilikler, hayırlar... evi süsleyen çeşitli eşyalara benzerler.

O halde bizler de Lâ ilâhe illâllah sözünü kalpten söyleyip benimseyerek cennete girmeye hak kazanalım sevgili çocuklar; doğru, imanlı, içidışı temiz, çalışkan, fedakâr ve cömert kişiler olarak, tüm ömrümüzü güzel işler yapmağa yöneltelim. Cennetteki bahçelerimizi fidanlarla, çiçeklerle süsleyelim, köşklerimizin çatısını ve duvarlarını sağlam yapalım, içlerini değerli, harikulâde eşyalar ve ziynetler ile bezeyelim.

Çünkü sırf çatılı olan, ama duvarsız, eşyasız bir köşk olmaz; ağaçsız, çiçeksiz, süssüz, ziynetsiz bahçe ve evleri siz de istemezsiniz.

 

VEFALI BİR KIZIN HİKAYESİ

Kendisine hayran olduğum bir ilkokul öğretmeni vardı. "Keşke bütün öğretmenler onun gibi idealist olsaydı, çocuklarımız ne iyi yetişirlerdi" diye düşünürdüm. Aydın fikirli, görgülü, bilgili, vakur ve sevimli bir hanımefendi idi; dindardı, dini malumatı kuvvetliydi, sağlam mantıklı ve yüksek ikna kabiliyetli idi.

Bir gün sınıfta tatlı tatlı din dersi anlatırken sınıfın en çalışkan kızı kalkmış:

"—... yâni efendim, şimdi Allah-u Teàlâ bize günde beş vakit namaz kılmamızı mı emrediyor, bunu hepimizin yapması farz ve zorunlu mu oluyor?" diye sormuş,

Öğretmen sakin sakin:

"—Tabii yavrum, herkesin, bu arada sizin gibi büyümüş çocukların da, beş vakit namazı kılmaları Allah'ın kesin emridir, mutlaka sizin de kılmanız gerekir..." diye cevap vermiş.

O zaman o zeki ve terbiyeli kız:

"—O halde size söz veriyorum öğretmenim, ben bu görevlerimi bugünden itibaren düzenli bir şekilde yapacağım..." demiş.

Öğretmen de:

"—Aferin, çok doğru bir iş yapmış olursun yavrum" diye memnunluğunu belirtmiş.

Ama kızın zengin ailesi ve batı kültürü ile yetişmiş mühendis, profesör babası bu işe karşı çıkmışlar: "Sen küçüksün" demişler olmamış, "Allah'ın senin ibadetine ihtiyacı yok!? diye kandırmağa çalışmışlar, olmamış. Gelip öğretmenine baskı yapmışlar, olmamış. Sonunda ne yapmışlar biliyor musunuz? Çocuklarını, dindar yetiştirmek isteyen o öğretmenden kurtarmak(!) için o okuldan almışlar, bir başka okula kaydetmişler.

Aradan uzun zaman geçmiş. Öğretmen o çalışkan öğrenciden göz yaşartan yürek buran dokunaklı bir mektup almış, kızcağız diyormuş ki:

"—Sevgili öğretmenim, beni senden haksız yere koparıp ayırdılar, seni çok çok seviyorum... ve sana verdiğim şeref sözümü de hiç unutmadım, dinî görevlerimi hâlâ muntazaman yapmağa devam ettiğimi iftiharla belirtmek isterim..."

Sevgili çocuklar! Tabii siz biliyorsunuz ki güzel alışkanlıklar küçükken kazanılır; "ağaç yaşken eğilir" derler; onun için dinimizde namaza da ergenlik çağından önce siz yaşlarda iken başlamak gerekir.

Yine iyi bilirsiniz ki Allah'ın hiç bir şeye elbet ihtiyacı yoktur. Bilakis biz O'nun rahmetine muhtacız. İbadetler bizim menfaatimiz için ruh ve beden sağlığımız için, dünya ve ahiret mutluluğuna ermemiz için şarttır.

O halde şu cici kız gibi sizler de ibadetlerinizi aksatmadan yapınız, sağlam dürüst, düzenli, çalışkan, sözünde duran, Allah'a karşı kulluk görevlerinde vefalı kişiler olunuz.

 

AH ŞU TATİL GÜNLERİ

Tatil ayları ne tatlıdır, Allah (c.c.) tüm kardeşlere hayırlı ve güzel tatiller nasip etsin, hepsinin gönlü şen, gözü aydın olsun.

Biz küçük iken bazı yaz tatillerinde köyümüze giderdik, ne kadar değişik ve hoş geçerdi günlerimiz! Onun için şimdi tatil deyince hemen uzun gezileri, kır ve köy hayatını temiz hava ve bol güneşi, deniz kenarlarını ve yaylaları, dereleri, ağaçları, bahçeleri, meyvaları, sebzeleri, çiçekleri, salıncakları, oyunları hatırlıyorum. Basit, konforsuz ama sevimli bir yaşam!

Acaba tatil, yan gelip yatma, tembellik etme ve keyif çatma devresi midir? Hayır, asla! Çocuklar tatilde de en az okul günleri kadar yorulurlar, yanarlar, terlerler, anne ve babalarına ya da dede, dayı ve amcalarına yardımcı olurlar; ama ne tatlı bir yorgunluk! İnsana huzur veren, vücudu dinçleştiren, ruhu dinçleştiren bir yorgunluk...

Ne gariptir ki vücudumuz çalıştıkça gelişen, sağlamlaşan, enteresan bir varlıktır. Hangi uzvu çalıştırırsak o gelişir, güçlenir: Koşarsak ayaklarımız, balyoz sallarsak pazularımız, yüzersek ciğer ve nefesimiz, ezber yaparsak hafızamız, düşünürsek akıl ve fikrimiz, yazı yazarsak kompozisyon gücümüz kuvvet kazanır. Siz hiç böyle işledikçe gelişen ve güçlenen başka bir alet duydunuz gördünüz mü? Ne büyüksün ya Rabbi! Atalarımız da "işleyen demir ışıldar, işlemeyen pas bağlar" dememişler mi!

O halde siz sevgili çocuklar, tatilde tembelleşmemeli, çalışmayı, öğrenmeyi asla terk etmemelisiniz.

Bir de ibadetlerinizi tam yapmalı, ezan okununca namazı semtinizin camisine giderek kılmalısınız, çünkü sizler artık büyüdünüz, bir üst sınıfa geçtiniz.

Hele din eğitimi ve Kur'anı Kerim öğrenimi için tatilin çok büyük bir fırsat olduğunu hiç unutmayın! Eğer Allah'ı gerçekten her şeyden daha çok seviyorsanız O'nun emir ve yasaklarını seve seve öğrenmeye koşmanız gerekmiyor mu?

Her gün biraz Kur'ân-ı Kerim okumalısınız, her gün biraz sûre ve ayet ezberlemelisiniz; çünkü sevgili peygamberimiz Hz. Muhammedi Mustafa Efendimiz -O'na salat-u selam olsun- buyuruyor ki:

"İçinde Kur'ân-ı Kerim okunan eve melekler gelir, şeytanlar orayı terk eder, kaçar; o ev içinde yaşayan kişiler için genişler, ferahlaşır; hayır çok çoğalır, şerri azalır, gider."

Demek ki mutlu bir yuvanın sırlarından biri de içinde ibadet etmek, Kur'ân-ı Kerim okunması oluyormuş. Siz de evinizi gökten bakılınca pırıl pırıl parlayan nurlu bir yuva yapmak istemez misiniz?!

 

YENİ BİR DERS YILINIZ İÇİN BAZI TEMEL TAVSİYELER

Tatlı ve sevimli oyun ve tatil mevsimi bitti; şimdi ciddi ve değerli ilim ve tahsil devresi başlıyor sevgili çocuklar! İnancımızda öğrenme çabalarının önemi çok büyüktür. İlim yolunda olduğumuz için, yerdeki gökteki varlıkların, hatta havadaki kuşların, denizdeki balıkların size dua ettiğini, meleklerin sizin üzerinize kanatlarını gerdiğini acaba biliyor muydunuz? Çok doğru bir yol, çok uygun bir yön üzerindesiniz; ne mutlu! Size öyle imreniyor, sizi o kadar çok seviyoruz ki!

Bu kutlu dönemde güzel ve köklü bazı temel prensiplerinizi olması üstün başarı ve gerçek mutluluk için şarttır:

Bir kere, sabah çok erken kalkmaya alışmalısınız. Tabii bunun için akşam erken yatmamız gerekiyor. Seher ve sabah vakitleri çok kutsaldır; ayrıca zihin ve hafıza uyku ile dinlenmiş olduğundan bu esnada çok güçlü ve berrak olur. Bu saatlerde derslerinizi iyi öğrenir, kolay ve kuvvetli olarak hatırda tutarsınız; çevreniz sessiz ve sakin olduğundan ödevlerinizi dikkatle yaparsınız. Erken kalkmış olanların gayet tabii ki, okula geç kalma korkuları da yoktur.

Evden okula çıkarken büyüklerinizin, anne ve babanızın elini sevgi ve saygıyla öpüp hayır dualarını alın. Bunun başarınıza büyük manevî etkisi olur. Evden dua ve besmele ile çıkıp okula dua ve besmele ile önce sağ ayağınızı atarak girin, okula ne yüce amaçlar ve ne temiz niyetlerle gittiğinizi kapıda bir kere daha hatırlayın!

Büyüklerinizi ve öğretmenlerinizi sayın, arkadaşlarınızı sevin! Kimseyle kırıcı münakaşa ve kavga etmeyin! Çünkü ahlâk kuralları ve çevreye uyum bilgi öğrenmekten daha üstündür. Uysal ve iyi huylu olmanın sizi daha çok yücelteceğini başarınızı artıracağını bilin!

Derslerinize bir ibadet ciddiyetiyle çalışın! Sizlerin iyi kalpli ve derin bilgili kimseler olarak yetişmenize o kadar çok ihtiyacımız var ki! Başarılarınızın, aileniz ve yakınlarınızı ne kadar mutlu ve kıvançlı edeceğini daima düşünün!

Arkadaşlarınıza dersler ve diğer konularda yardıma koşun. Bunu yaparsanız siz de Allah'ın yardımına mazhar olursunuz.

Eve dönünce o gün öğrendiklerinizi ve yazdıklarınızı kısaca gözden geçirin, böylece konuları daha kolay ve kuvvetli bellemiş olursunuz. Daha sonra hemen ertesi günün ödevlerini yapmaya geçin, işinizi sonraya tehire alışmayın.

Gece televizyon programlarının tahsilinizin en büyük düşmanı olduğunu hiç unutmayın. İyi dinlemek, sabah erken kalkmak için yatsı namazını kılar kılmaz hemen yatmayı tercih edin.

Bilmem siz ne diyecek, ne kadarını başarabileceksiniz? Uygulaması bazı kişilere zor gelebilir, ama bu tavsiyeler, doğru güzel ve denenmiş kurallardır; iradenizi kullanıp bunları uygulayabilirseniz inşâallah ilerde gerçekten üstün, saygıdeğer, başarılı kişiler olmanızı sağlayacaktır.

Hepinizi candan kutlar, öncelikle bu öğretim yılınızın sonra da tüm tahsil hayatınızın çok üstün başarılı ve yararlı olmasını temenni eder, dünya ve ahirette mutluluk ve esenliğe ermeniz dileklerimle gözlerinizden öperim.

Prof. Dr. M. Esad COŞAN Rh.A

Dervişân