.
EMİR KÜLÂL RH.A HAZRETLERİ
683 (1284) yılında Buhara'nın Sûhârî köyünde doğdu. Bütün hayatını orada ve Buhara'nın diğer bazı köylerinde geçirdi; dolayısıyla onun, Hâcegân'ın "sefer der-vatan" prensibine sadık kaldığı söylenebilir. Babasının adı Emîr Hamza olup kendisinin asıl adı bilinmemektedir. "Emîr" lakabı Hazret-i Peygamber'in neslinden olduğuna, Buhara'nın Farsça (veya Tacikçe) lehçesinde "çömlekçi" mânasına gelen "Külâl" kelimesi ise mesleğine işaret eder. (1) Çömlekçi demek... Çömlek yapardı çünkü, çömlek satardı. Neden?.. Helâlinden yemek için, baska geliri olsa bile helâlinden kazanmak için... (2) Emîr Külâl Hazretleri, Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin talebesi ve Behâeddîn-i Buhârî Nakşibend Hazretleri'nin hocasıdır. (3)
Emîr Külâl Hazretleri'nin boyu uzun, kolları geniş ve uzunca idi. Kaşları çatık, rengi esmer, sakalının pek az beyazı vardı. Çok mütevazı ve mahviyetkârdı. İ'tirâz ve inâd bilmezdi. Gençliğinde pehlivandı. Şeriat, tarikat ve ma'rifeti nefsinde cem'etmişti. Ana rahmindeyken, annesi şüpheli bir lokma yediği zaman Emîr Külâl Hazretleri, deprenerek ikaz edermiş. (4)
Emîr Külâl gençliğinde, Buharalılar'ın güreşi bid'at saymalarına, özellikle kendisi gibi bir seyyide yakıştıramamalarına rağmen güreşmeyi çok seviyordu. Rivayete göre bir gün Râmîten köyünde güreşirken Hâcegân silsilesi büyüklerinden Muhammed Baba Semmâsî'nin yolu oraya düşmüş ve güreşçileri uzun uzun seyrederken maiyetindekilerden birinin bu duruma hayret ettiğini sezince, "Bu güreş alanında sohbeti bir hayli insanı kemale erdirecek biri var, ben onu seyrediyor ve onu avlamak istiyorum" demiş, bir müddet gözlerini Emîr Külâl'e dikmiş, sonra da yoluna devam etmiştir. Bunun üzerine Emîr Külâl derhal güreşi bırakıp şeyhi evine kadar takip etmiş ve Semmâsî onu manevî evlât olarak kabul etmiş, kendisine tarikat âdabını öğretmiştir. Bu olaydan sonra Emîr Külâl yirmi yıl kadar Semmâsî'nin halkasına devam etti. Şeyhinin yanına gitmek için her pazartesi ve perşembe günü Sûhârî köyü ile Semmâs köyü arasındaki mesafeyi zikir yaparak katederdi. Onun manevî yetiştiricileri arasında, o dönemde Hâcegân'la içice bulunan Yesevî tarikatından Seyyid Ata'yı da zikretmek gerekir.
Kemale ulaştıktan sonra Emîr Külâl, Semmâsî'nin daha bebekken manevî evlât olarak kabul ettiği Bahâeddin Nakşibend'in tasavvufî terbiyesiyle görevlendirildi. Mevcut kaynaklardan bu terbiyenin merhalelerini takip etmek pek mümkün değildir. Ancak Fahreddin Ali'nin kaydettiğine göre bu vazifeyle görevlendirildikten bir süre sonra Emîr Külâl, Sûhârî'de yapılan bir camiye tuğla taşımakta olan Hâce Bahâeddin'i çağırıp, "Ruhaniyetinin kuşu beşeriyet yumurtasından çıktı" diyerek ona sülûkünü tamamladığını bildirmiştir (Reşahât Tercümesi, s. 80). (5) Şâh-ı Nakşıbend KS yetiştiğinde: "Oğlum Bahâeddin, göğsümde ne varsa sana aktardım. İsti'dâdın yüksektir. Var ulu kişi ara, me'zûnsun." buyurdular. (6) Hâce Bahâeddin, Emîr Külâl'in halkasından ayrıldıktan sonra başka şeyhlerden de faydalanmış olmakla birlikte Emîr Külâl onun ilk ve en önemli mürşididir. Nitekim Abdurrahman-ı Câmî, Bahâeddin'in "nisbet-i sohbet taallüm-i âdâb-ı sülük ve telkîn-i zikri'nin Semmâsî'den olduğunu vurgular (Lâmiî, s. 415).
Emîr Külâl'in Timur'un mürşidi olduğu veya ona müsbet baktığı yolundaki rivayetler sağlam bir kaynaktan gelmeyip sadece Timur'a atfedilen sıhhati şüpheli hâtıralara (Tuzukât-i Timltri, s. 32) dayanmaktadır. Torununun oğlu Mevlânâ Şehâbeddin, Emîr Külâl'in Timur için dua etmekten çekindiğini ve onu Semerkant'ta ziyaret etmeyi reddettiğini söyler (Menâkıb-ı EmîrKülâl-i Sûhârî, vr. 29b-31a). Bazı araştırmacılar, bir müddet Timur'un yanında kalan ve daha sonra Şehr-i Şebz'de vefat edip oraya defnedilen Şemseddin Külâl'in, Emîr Külâl ile aynı kişi olduğunu sanmışlardır. Bu hataya düşenlerden biri de meşhur Rus şarkiyatçısı Barthold'dur (Socineniya, il/ 2, s. 426). Öte yandan Ni'metullâhiyye tarikatının kurucusu Şah Ni'metullah Velî'nin (ö. 834/1431) menâkıbnâmesinde ifade edildiğine göre bu zat, Emîr Külâl'in Timur nezdindeki bir teşebbüsü sonucu Mâverâünnehir'den sürülmüştür (Aubin, s 12-15). Ancak başka kaynaklarda teyit edilmeyen bu iddiayı ihtiyatla karşılamak gerekir. (7)
Emîr Külâl Hazretleri'nin dört oğlu ve dört halifesi vardı.(8) Oğullarından Emîr Burhân'ın yetiştirilmesini, en başta gelen talebesi ve halîfesi Şâh-ı Nakşıbend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî'ye havâle etti. (9) Şâh-ı Nakşıbend Hazretleri'nin yanına verirken: "İşte sana taze bir delikanlı. Bunu kendi yetiştiğin gibi yetiştir ve hakikatlere eriştir ki senin bu işte rüsûhunu görelim." buyurdular. Hakîkaten de öyle oldu. Emîr Burhân hakkında, "Bu oğlum hakîkatte burhânımız, tarîkatte huccetimizdir." iltifatına mazhar kılmışlardır. (10) Diğer oğlu Emîr Şâh'ı, Şeyh Yâdigâr'a, Emîr Hamzâ'yı Mevlânâ Ârif Dehdigerânî'ye, Emîr Ömer'i de, Mevlânâ Cemâleddîn Dihestânî'ye yetiştirilmeleri için havâle etmişti. Oğullarına; "Hanginiz, Allah-u Teàlâ'nın kullarına hizmet etmek için benim vekîlim olur?" buyurdu. Oğulları; "Ey yakîn yolunun rehberi, biz buna nasıl güç yetirebiliriz? Fakat kim bu işi kabûl ederse, biz onun hizmetine girelim." dediler. Oğulları böyle deyince, Emîr Külâl Hazretleri başını eğip, murâkabeye daldı. Bir müddet sonra başını kaldırdı. "Büyüklerin rûhâniyeti, Emîr Hamza'nın bu işi kabûl etmesini işâret buyurdular." dedi. Emîr Hamza, kabûllenemeyeceğini arz etti ise de; "Bunu kabûl etmekten başka çâre göremiyorum. Kabûl edeceksin, bu iş bizim elimizde değildir. Sen de biliyorsun." buyurdu.
Bundan sonra Emîr Külâl talebelerinden ayrılıp, husûsî odasına geçti. Üç gün, üç gece dışarı çıkmadı. Sonra dışarı çıktı. Meclisinde toplananlar, neden üç gündür dışarı çıkmadığını sordular. Buyurdu ki: "Üç geceden beri, benim ve talebelerimin hâli nasıl olur? diye düşünüyordum. Gaybden kulağıma bir ses geldi. Şöyle deniliyordu: "Ey Emîr Külâl! Kıyâmet gününde seni, senin talebelerini, dostlarını, sizin mutfağınızdan uçan bir sineğin üzerine konduğu kimseleri bile affettim." Allah-u Teàlâ, fadlından ve kereminden ihsân etti" dedi. (11)
Emîr Külâl 8 Cemâziyelevvel 772 (28 Kasım 1370) tarihinde, doğduğu köyde vefat etti ve orada defnedildi. Türbesi kısa zamanda ziyaretgâh haline geldi. Orada türbedarlık yapan soyu kurulan vakıflardan sağlanan gelirler, yapılan bağışlar ve hediyelerle geçindiler. Zamanla köyün asıl adı unutularak Mîr Külâl diye tanınmaya başlandı (Sadreddin Aynî, s. 1049). (12)
(1) TDV İslâm Ansiklopedisi, c.11, s.137.
(2) Son Mesaj, s.6, Haziran 1995.
(3) Evliyalar Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi, c.10, s.325, İstanbul 1992.
(4) Mehmed Zâhid KOTKU, Tasavvufî Ahlâk, Sehâ Neşriyât, c.2, s.189, İstanbul 1991.
(5) TDV İslâm Ansiklopedisi, c.11, s.137.
(6) Mehmed Zâhid KOTKU, Tasavvufî Ahlâk, Sehâ Neşriyât, c.2, s.190, İstanbul 1991.
(7) TDV İslâm Ansiklopedisi, c.11, s.137.
(8) Mehmed Zâhid KOTKU, Tasavvufî Ahlâk, Sehâ Neşriyât, c.2, s.189, İstanbul 1991.
(9) Evliyalar Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi, c.10, s.325 vd., İstanbul 1992.
(10) Mehmed Zâhid KOTKU, Tasavvufî Ahlâk, Sehâ Neşriyât, c.2, s.189-190, İstanbul 1991.
(11) Evliyalar Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi, c.10, s.325 vd., İstanbul 1992.
(12) TDV İslâm Ansiklopedisi, c.11, s.137-138.
..